Pazar, Aralık 30, 2007

Sevgili Blogger,

Dertler derya olmuş, bense bir sandal. Hayal ettiğimiz şeyler var ya.. hani daha iyi bir dünya... astsız üstsüz.. "sokaklarında rap rap diye değil şarkılarca, danslarca yürünen"..
çok yalan ya...!

Kimseyi ittirmek kaktırmak, zorlamak istemiyorum. Zor zaten aradığımız metinde geçmeyecek bir kelime. İt de Kak da.. Ya sevgili blogger ben sıkıldım biraz. Sıkıntımı dile getirdim ama cevap bile vermeyor bana dünya.

Yaa dert babası blogger, beklemeye aldım ben kendimi, bekleyecek çok zaman olmasa da....

Çarşamba, Aralık 26, 2007

görünürlük


3 kasım günü galatada görünürlük projesi yaptık. 100lerce sanatçı onlarca mekanda performanstır, sergidir, konserdir, oyundur.... işlerini sergilediler. biz de görünürlük tişörtlerimizle sokaklarda bir aşağı bir yukarı koşturduk durduk. durduğumuz anda donduk.. keşke daha evvel yazsaydım şimdi biraz tıkanık oldu. ama fotoğraflarımızı koyayım bari de hatıra kalsın!

Perşembe, Aralık 20, 2007

osman yavyusu!

dün sevgi hanım aradı. çok mutluyuuum dedi açar açmaz. pamuk doğurmuş. 6 tane! bi tanesi de siyahmış:) hepsi de çok sağlıklıymış :))

Salı, Aralık 18, 2007

ben

çok fazla kendimle uğraşıyorum galiba. sal biraz alla alla!!! okulum bitecek benim, az kaldı. tembel de değilim gerçi ama hep başka işler çıkıyor. bu sabah mesela kalktım çamaşır sularıyla küveti lavaboyu ovdum, evi süpürdüm, bulaşıkları yıkadım. sonra eceyi aradım. dans etmeye gazladım ama 1 saat izin verdim. sonra bir kahve koydum. suskunlar'ı okumaya niyetlendim ama kör olasıca itirazım var'ı açtım. suskunlar yerine bağıran çağıranlar girdi hayatıma. kör olasıca.
elif şafak okudun geçen hafta. güzel eski bir arkadaş gibiydi kendisi, yıllar sonra buluşmuşuz. bakıyosun bayaa aynı kadın ama nedense tatsız. ortaokulda falandım, ya da lise başı... çapraz sıramda bi kız mahremin arka kapağını okuyordu yüksek sesle. walkmande kaset bitmişti arka yüzü çevirirken duymuştum ve çok etkilenmiştim. sonra kadıköyde -alkım mıydı- bulup almıştım romanlarını. ohaa ne kadar benziyor-duk. abii olmaz böyle şey farkında olmadan aynı şeyleri yazmış-tık. siyah sütte canımı sıkan bişiler var. yani evet gene biraz derdime derman olmuşsun-bebek dışında- tebrikler! ama bunun bu şekilde dile getirilişi mi artık, sevimsiz geldi bana. yani bizde böyle- her şeyi birden yapamıyorsan ama yapçam diye tutturuyorsan ay inek vay hırslııı küçük kafaaa olursun. sanki işlerin içinde kayarcasına hareket etmelisin. bir de beden-beyin ayrımı içinde dönüp durmak niye? seni dans etmeye davet ediyorum elif şafak! :PPP neyse çok üstüne varmayayım eski dostumsun.

dans etmek süper ya. valla. çok yazacaktım ama vazgeçtim. dün yogaya gittim hoca yoktu. ben de kendi kendime çalıştım biraz esnedim.. döndüm möndüm. biraz koreografi çalıştım. parande attım. vıttırı vıttırı... bugün istanbul dans tiyatrosunun gösterisine yarın da grafa gitmek istiyorum umarım bir aksilik çıkmaz. yarın bale, perşembe modern dans ve streç. cuma tatil. cts yine modern. bööledir planım, nasıl?? bayram demem, tatil demem, böyle biriyim ben!

Pazar, Eylül 30, 2007

Perşembe, Ağustos 23, 2007

Osman & Pamuk Pamuk

F.'den önce Osmanımı everdim. Pazar gecesi kedigendeki ilanıma gelmiş bir canhıraş bi cevabı gördüm. Pamuk adındaki dünyalar güzeli bi kız (daha doğrusu onun bağırışlarına, haykırışlarına daha fazla tahammül edemeyen ailesi) Osman'a talipti. Anlaştık (yaklaşık 1 dakikada) ve ertesi gün Cevahir'in önünde buluştuk. Osman gelin evine içgüveysi giderken tırsıp altına sıçtı. Onun öyle mahsun mahsun gidişi beni çok üzdü.

Üzüntüm iki gün daha devam etti. Çünkü Pamuk Osman'a bir türlü yüz vermedi. Ondan kaçtı, saklandı. Osmansa kıza ilk görüşte vurulup yemeden içmeden uykudan kesildi. Nolucak bu çocuğun hali derkeeen,

dün sabah bir mesaj geldi dünürden:

"özgecim gözün aydın..."

diye başlayan.

Sonra gün boyunca yan yana uyuyup koklaşıp durdular. :)

Bu aralar Osmanımı geri alıcam. Ama geline soyadımızı verdik: Pamuk Pamuk.. Bakalım torunlar (Orhan, Okşan, Orkan, Volkan, Kezban Pamuklar) nasıl olucak... Bakalım onlara kimler yuvalarını açıcak??...

Cumartesi, Ağustos 18, 2007

Hani

aylar önce bi gün ilyas odman'ı bekledik durduk ya dodge hall'da... bugün geldi.:) ama açık sahneye. daha doğrusu ben gittim... neyse. süper bi insanmış bunu gördüm. release teknik gördüm. 4 saat dans dersi yorucu oluyormuş, bunu da gördüm.

şimdi iki farklı ekolden ders alıyorum. güzel oluyo benim için. pahalı da oluyo.

*ayrıca*

y. vardı ya. aradı bugün. dnin de çocuğu doğmuş. görünürlük projesi için görüşeceğiz. güzel şeyler geldi gözümün önüne. duvarları resim resim bi oda. kapkara bi salon. mandalina ve bitter çikolata. bob da gelicek. ama ben ne kadar gidebileceğim, bilmiyorum.

parmaklarım nasır olmuştu ya ayaklarım da oldu.


*ayrıca*
popomundo da gene konser kaçırdık...

Salı, Ağustos 07, 2007

vampir yarasalar hisarüstünde!!

saat 5.30... bu satırları necatinin ofisinden yazmaktayım. salonda bi yarasa avı sürüp gitmekte.

her şey olağan seyrindeydi. cinema paradiso karşısında uyuyakalmıştık. 1 saat kadar önce osman pamuk'un deli deli zıplamasıyla uyandık. o da nesi 2 tane yarasa tepemizde dönmekte!!! mantıklı tavırlar sergilemeyen bu delikanlı yaratıkların sayısı kısa sürede 3e çıktı. öyle delimsek davranıyorlardı ki osman kudurmuştu, ben kendimi şu an bulunduğum mekana hapsetmiştim, sevgiliyse cesur bir nefer olarak göğsünü düşmana siper etmişti.
hemen lojistik destek sağlamak adına googledan yarasa bastı, yara kaçırmanın yolları gibi araştırmlar yaptım. netice de bi sağlıkocağına basan 100lerce yarasa hakkındaki habere ulaştım.

ps. şuan da saat 10.00 bir yarasa sınır dışı edildi, ikisi ölü ele geçirildi. filmin devamını izledik. sevgili uyudu. ben bulaşık yıkadım. zeyn arasın diye bekledim. aramadı. herhalde dans etmicez... şimdi ben çay içiçem balkonda roman okuycam çiçek suluycam ..

Pazartesi, Ağustos 06, 2007

çabuk düğün!


Bugün bir davetiye ulaştı elime. Düğün davetiyesi!!! Pek zevkli, pek oyuncaklı bir şey hem de. Hem de yollarımız 11 yaşında kesişen kardeşten bozma arkadaşım ve onun maviş manitasının. Adamın çocukluk arkadaşının evlenmesi de enteresanmış hakkaten. Büyüdük mü şimdi biz?

Yok ya 11 yaş demişken pek de arkadaş değildik o zamanlar. Bir iki sene kıl kapmışızdır birbirimizden. O zaten inekti, ben de muhtemelen özenti. Sonra yeri geldi ben ağladım, yeri geldi o ağladı; yaslanılacak omuzlar hep vardı. Pek kalabalık günlerdi bir de. Pek neşeliydi. Yeri geldi ben oynadım, yeri geldi o oynadı, yeri geldi halaya katıldık. Hep bi asi, uçarı olunası zamanlardı. Beyoğlunda, adalarda, modalarda, Olimposlarda, kamyonlar bizi taşırken çocuklar gibi şendik. Abuk subuk davranma lüksümüz vardı bi kere. Kalabalık İstiklal Caddesinde durup bi mazgala şaşırırken bir anda depara kalkıp tünele kadar koşabilir, tramvayı alkışlayabilir, deniz gözlüğü ve bir torba çekirdekle turistlere yazabilirdik. Maden dağı dumandı. Heavy Metal barında twist yapılabilirdi.

Sonra büyüdük üniversiteli olduk. Aynı okulu kazandık biz, aynı fakülteyi. Ben biraz onun sayesinde kazandım, beden derslerini heba edip zavallı sosyalci arkadaşını geometri çalıştırdı ne de olsa... Sonra ben sevgiliyi bulup dünyadan soyutladım kendimi, o ideallerini. Daha olgunduk artık ama hala patavatsız ve şapşi olabiliyorduk. Yengeden bana ilk bahsettiğinde, ki daha tam manasıyla tavlamış değildi kızı, ellerimi çırpıp kendi etrafımda seke seke dönerek kızın adı içinde geçen şarkıyı söylemem öyle bişiydi. F. kıpkırmızı olmuş işaret parmağını dudağına götürmüş şşşttt! şşşt! demekten öteye gidememişti.

Çok az karşılaştık gelinle. Ama en kötü günlerimde "Özge'ye bişi oldu" diye F.'ye beni aratacak mistik bir yakınlık var onda. Sıcak bakan gözleri var. Çok güzel bir gülümsemesi var. Yakışıyor çocuğumuza :)

Ama ne kadar hızlı geçti zaman, düşündükçe şaşıyorum. Şimdi gelinlikle damatlıkla mı görcem ben sizi yavrular?! Ben de mi büyüdüm o zaman? Akıllara zarar.. Genç çifte mutluluklar!!

Pazartesi, Temmuz 16, 2007

Pazartesilerden yeni bişiler beklemek hala topito olduğumuzu göstermez mi?


Zeyn gelcek.

Pazar, Temmuz 08, 2007

bende şans yok

ilk sakatlanmamı yaşadım.

sol ayağımın ikinci en küçük parmağı mosmor. diğerleri şiş. kıpırdatamıyorum.


tam da dans ederek para kazanacaktım....

Cumartesi, Haziran 23, 2007

Yaşasın Tam Bağımsız Dans Topluluğu!!

Ben terk ettim D'yi ve dolayısıyla topluluğu. Benle beraber E. ve Y., ardımızdan iki K., D. ve A.... Bunca güzel başlayan bir şey nasıl böyle çirkef yuvasına döndü akıl erdirmek imkansız. Şimdi onlar Dünya Savaşını destekleyen SPD, biz Spartacus League... Onlar dodge hallda biz aynalı tahir'de...

Ama çok zor... Sayımız az. Yaz çok sıcak.

Dans Buluşma'da bi yoğunlaştırılmış yaz programı varmış..
Jeffrey bana performans için bi gün vermiş..
E. yazlıktan dönmüş..

Zorluklar bizi yıkamayacak!!

Pazartesi, Mayıs 28, 2007

Doğayı sev, yeşili koru!

balkonumuzun ağır topları: gladyatör, ortanca, yılbaşı çiçeği

üretim aşaması


iki birden dübüler

iki birden begonyalar

Osman Pamuk koca adam oldu.






ama hala bal kaymak!!!!

Pazar, Mayıs 27, 2007

Dans Grubumuz Dağılacak mı?


D. bizi terk etti. Bugün ilk defa kendi başımıza çalışmaya çalışacağız. Kaotik korkunç bir ortam mı olacak? Kimse bir daha gelmek istemeyecek mi? Of!
Profesyonel koreografa 3 aylık tazesinden grup. Batan geminin "malları" bunlar!
Mal gibi kaldık ya o açıdan

Cumartesi, Mayıs 19, 2007

var mısın? yoksun!

ortaokulun başlarında ajandalarıma tuhaf notlar düştüğüm olurdu. şunun gibi: "zeka şeytanidir." -> düşün! düşünüp bir şeyler bulacağım, kanılara varacağım yıllardı. fikirlerim olacaktı şeyler hakkında. sonra -cundada bir gündü- elimdeki kitabı kapatıp güneşe koşmamak için kendimi zor tutuyordum. tostoyevski gibi bişiydi galiba. önce elimdekine, sonra tatil boyunca okuyup, düşünüp, bileceğim diğerlerine umutsuzca bakıp: aman zaten bütün fikirlerim oluştu artık dedim. sonra emin olmak için hepsini sıra sıra gezdim. siyaset şuşuşunu düşünüyorum. din konusunda bububu, sanat ötekiberiki.. tamamdır çıkıp güneşte vakit geçirebilirim. belki de o zamandan beri okuduklarımı ışık hızıyla unutuyorum. ama nasıl olduysa lise 1-2 gibi bu her konuda fikrim sabitten hiçbir konuda hiçbir şey bilemem, zaten düşünemem, fikrim olmaza geçiş yaptım. başlı başına erteleme dahi olsa sahip olduğum "düşünülecekler" listeleri kayboldu.
şimdi wallerstein okurken bir satırın altını farklı renk kalemle çizivermişim. bir de baktım "düşünülecek" cümlesi! yazın falan sanırım. en iyi ihtimalle.

Cumartesi, Mayıs 05, 2007

stéphanie parent ile çello eşliğinde doğaçlama


Aradığım dersi bulmuş bulunuyorum. Hem Galata'da, hem Fransız, hem çellolu, hem modern dans... Bundan iyisi Şamdak Ayısı. İlk dersime perşembe gittim. Üç kişiydik. Herkesle ayrı ayrı ilgilendi hoca. Kontak ağırlıklı egzersizler yaptık. Denge algısı üzerine çalıştık. Perdeyi çekip aynasız dans ettik. Ağır teknik derslere göre daha eğlenceli olduğunu söyleyebilirim. Ama 1,5 saat az geldi.
Salı aynı hocanın teknik dersi var. Ona da gitmek istiyorum çok. Gerçi hem hastayım, hem de dünyaaanın işi var ama... ne yapayım dans etmek için mi doğmuşum nedir?
Not. Geçen sene beni satan sevgili didi ile yeniden klarnet-çello olayına giriyoruz. İnanıyorum ki maymun değilim, destek alarak sürdürülebilir gayret göstereceğim.

Inishmaan'ın Sakatı ya da bir insanın 3 saatine nasıl edilir.

Çok hastayım ve dünyanın işi, ödevi var. Yine de yazmadan edemeyeceğim: müsamere tadında tiyatro is-te-mi-yo-ruz. Oyun dört dalda Afife Ödüllü almış. Biri de en başarılı prodüksiyon! Ama tıkanmış lavabo gibiydi bence. Ne aktı, ne koktu. Her ışıklar karardığında "Tanrım ne olur bitsin!!" dedirtti. Didi olsaydı yanımda, köşede oturmuyormuşuz falan dinlemez tereyağdan kıl çeker gibi kayardık salondan gecenin dehlizlerine.:) Dekor dekor dediler kafamın etini yediler, halbuki gayet hantaldı dekor ve gayet de uzun sürüyordu değişimi. Bir ara oyuncuların da çok sıkıldığını, bitse de gitsek diye takıldıklarını hissettim. Hele o selamdaki dans saçmalığı neydi öyle?!
Çıkışta Mahmuşla konuşuyorduk: ya eskiden nispeten daha kaliteli işler vardı, ya da benim tiyatro aşkından gözlerim kör olmuştu perdenin önüne babam çıksa alkışlıyordum.



Not. Şimdi ben hastayım, sevgili de hasta. Hep eş zamanlı hastalanıyoruz. Ama o anneme gelmeyi reddetti. Merak ediyorum. Geçmiş olsun Sevgili!!


Pazar, Nisan 29, 2007

elma armut kel mahmuuut






onun artık bir evi vaaarr.
hem de ciciii biiiir annesi vaaarrr.
daha dün dışarlarda üşüyordu.
şimdi altında sıcak su torbası vaaar.

Cuma, Nisan 27, 2007

elma


Adı elma. Müstakbel annesi koydu ismini. Büyüyor. Yanına peluş ve saatten kardeş simulasyonu koydum. Daha rahat uyuyor. Cuk cuk süt içiyor. Dün ilk kez kaka yaptı. Emme refleksi gelişti. Elleri pati formatına girmeye başladı. Bir de insana bakmaya başladı. Dün gece 5.30 emzirmesinde Mahmuş "baksana sana bakıyor dedi". Kafasını kaldırmış biberonun üzerinden suratıma bakıyordu. Bugün 10 günlük. Yaşayacak galiba...

Çarşamba, Nisan 25, 2007

.......

iki tane bebek kedi. biri az hasta, biri çok hasta... seçilmeyenler onlar. emmeyi bilmiyorlar, işemeyi bilmiyorlar, yürümeyi bilmiyorlar. sadece birbirlerini tanıyor, biliyorlar. sarılıp yatıyorlar. az hasta olan çok hasta olanı ısıtmaya çalışıyor. ben bekliyorum. 40 dakika sonra beslemeyi deniyeceğim yine minik biberonla. hiçbir şeye takatleri yokken yememek için var güçleriyle direnecekler. 8 günlük onlar. 3 gündür yalnızlar. yaşayacaklar mı? veteriner "belki" bile diyemiyor.
biz tekir ve bekir ufak bir mucize bekliyoruz.

1.5 saat sonra not: tek kedi.... diğeri -tekir ya da bekir- hiçbir şey beklemedi hayattan. şimdi beriki aynı havlu üzerinde ağlıyor. ufaklığı kaybettik. keşke elimden daha iyisi gelseydi

Salı, Nisan 24, 2007

L O S T


bir bu eksikti! işte biz de pek çokları gibi lost esiri olduk. art arda bölümleri löpürdetirken bitmeye yakın üzülüp yaa looostt çıkkkçaaak (bitişte gelen diagonal yazı) diyoruz. hem de bunu paper yazarken yapıyoruz. ama çok güzel bişimiş bi dizici olmak

Pazartesi, Nisan 23, 2007

gpde geçen yaşantımızın bir hatırası*

geçen sene bu zamanlar bir kahramanlık yaptımdı ya ben. bir daha yapamıyorum. paşa paşa aynı dersi alıyorum hatundan. göz teması kurmadan derslere girip çıkıyorum, bazen. şimdi ödev yazmam lazım. galiba hayatımda hiçbir şey beni bu ders kadar sıkmadı. ama bana kattıkları da oldu rm'nin. birincisi asla akademisyen bokademisyen olmayacağım açık seçik ortaya çıktı. bir hafta aynı konu üzerinde okuma gayreti gösteremiyor, her pc başına oturduğumda soru değiştiriyorsam öyle züper tezler antitezler sentezler yazacak takatim yok demek ki. geçiniz...



geçtik, geçtiğimiz hafta gp bitti. tatile girdi yani taa kasıma kadar. şöyle bir hesaplıyorum da 5-6 ay çalışmışım ben orda. haftanın en az 2-3 günü, bazen art arda 10 gün falan gece yarılarına kadar hem de... önce yeno ceno gerçekleşti. biz bobla işçiliğe başladığımızda zaten program hazırdı. ben sponsor aradım, bulamadım. bütün alkol üretici ve dağıtıcılarına kıl oldum. basınla ilişkiler kurduk sonra, e-flyerlar yaptık... çok güzel konserler vardı. sa ne na, betty ween, göçebe şarkılar, miam, bilgi üniversitesi, ve bir sürü ıslak köpek en çok aklımda kalanlar. sonra bir kaç konser daha ve performans zamanı... en çok bununla ilgilendik galiba. ve kesinlikle gpde geçirdiğim en keyifli zamandı. yeno cenoda biraz daha sıkılgandık galiba, bilmiyorum. ispanyol sanatçıları havaalanından aldımdı da ortak lisan bulamadan neredeyse arkadaş olmuştuk erika ile. sonra ö. bir burda bir orda çalışmak zorunda kaldığından i.'nin performansından önce teknik kriz çıkmıştı da ben telefonda e.'nin yanımda erikanın ingilizce bilmeyen erkek arkadaşının desteğini alarak ve bir dünya kabloyla uğraşarak bütün sorunların üstesinden gelmiştim. her konserde bob, mmh sanirim bu gece çıkmayacağım, deyip sonra serkanla p.b. ile mekanlara akarken ben bu enerjiye hayret edip evcağızıma yetişmek için koşturdum. konserler sırasında kafede bekliyorsak eğer çaylar, kahveler içer "çoook deneyseel" dedik. sonra bobla çok deneysel şeyler yaptık. bir pensenin ucuna mandalina kabuğu sıkıştırıp g.nin bir tablosunun önüne koyup sonra hepsini yatay çevirip falan sanat eserleri yarattık durduk. elektronik deneysel özgür doğaçlamaya en çok özer itiraz etti. sonra hazavuzu jam sessionında klarnet gibi gitar da çaldığını gösterdi. m. bob'un değimiyle her şeyden büyük dramalar çıkaran biriydi. ne de olsa tiyatrocuydu. ama bence çok eğlenceliydi. bi partide ortadoğu ve balkanların en hızlı barmenleri olarak çalışırken m. elinde bir kadeh kırmızı şarap herkesle muhabbet ediyor, bize takılıyor, siz de içsenize diyordu. ahh ahh d. görseydi disiplinli işçileri nasıl da görev başında içmeye sevk ediliyor... gerçi dudağımı bile ıslatamamıştım o hengamede ama... g de çok matrak biri. y ve d ne kadar titizse o bir o kadar dağınık. özer hep onun son anda değiştirdiği performansları fln anlatırdı. katie de " he is hell of a creative but it is really hard to work with him." demişti. kızcağız saatlerce denizin altında alışveriş arabası itmiş de. kendi performansındaysa sahneye adımını atarken "bana iki parça bez bulun" demişti. performansta kullanmak için. bob, ben hatta y'nin eli ayağı birbirine karışmıştı. bulamadık gerçi bez ama 5 adlı performansı süperdi. gerçi bizim patronların hepsi alanlarında dahi insanlar, ynin be dnin performansları da çok çarpıcıydı. üstelik bize bile bir gün verdiler, bob dışarda jeffrey ve üni. öğrencileri olarak biz içerde performatif anlar yaşadık. işte görmüş olduğunuz yine kredisini ayçaya vereceğim jeffrey-şems-güneş performansının fotoğrafı. şems-güneş ikilisini şimdi dikkat ettim. görüyor musunuz şu işi... neyse burda jeffrey şiir okuyor, güneş weeping songun bir versiyonunu söylüyor, arkada galatakulesi resmi açılıp açılıp hrant dinkin cenazesine dönüyor, şems de sema dönüyor. ne güzel anlar yaşadık!
ama çok keyifli olmayan anlar da yaşadık. o kadar iş içinde, yetişememe, sanatçı kaprisleri karşısında, olmayacak beklentiler yüzünden bazen sinirler gerildi. bazen de daha fenası seyirci gelmedi. s. nin konserinde, ki süper bir müzisyen, biz bize çaldık, hiç kimse gelmedi. bol bol bitter çikolata, mandalina, çay, kahve tükettik. bir kere, c.lerin performansı sırasında, bob plastik şişede buharla brokoli pişirmeye çalıştı. çok deneyseel. oyunu izlemeye annemle gittik. sevgiliyse siteyi gücelleme, eflyerları ben beceremediğimde devreye girme gibi başına kalan angaryalar yüzünden zaman zaman çok sinirlendi. ama beni kırmadı. sonra g onun için "monster napıo monsterr?" diye sordu hep. sonra serkan bir sürü fon bulup kendi tiyatrosunu kurmak için bir bina kiraladı. bob ve aylin bisiklet projeleri için bir partner buldular. özer şahikanın okuluna burs kazandı. yeşim'in kızı deniz'in oğlu olacak. bi ben çok kayda değer bişi yapamadım :P ama öyle demeyeyim ben de dansöz oldum işte.

karın kaslarım kasım kasım kasılıyor. bayağı bir kristina ögülera, cenıfır lopez bişi oldum sanırsam. şimdi gpde yok ya, ben oraları özlerim. iyisi mi gideyim dbye üye olayım hem galata havası solumaya devam ederim hem de haftada bir iki gün daha çılgınlar gibi dans çalışırım. ne demiş atalarımız, işleyen demir ışıldar.
saati de 12 ettik. işleyeyim, ışıldayayım, yarına bir rp hazırlayayım...


*dedemde bi fotograf var, annesi, babası, dayısı ve bir bebek olarak dedem stüdyoda poz vermişler. arkasında el azizde geçen yaşantımızın bir hatırası yazıyor avni dedenin el yazısıyla.

Cumartesi, Nisan 14, 2007

babil

geç oldu ama hiiiç güç olmadı ayça koymuş bloguna bende aynen save as copy paste!..burda saat daha beş. galataperformda kafedeyiz.

Perşembe, Nisan 05, 2007

dans kariyerimin zirvesindeyim!


Çok heyecanlı başlayan dans hayatımız çok heyecanlı devam ediyor. Şimdiye kadar 8 çalışma yaptık binbir zorluğa katlanarak. Okulumuz çok ilginç bir yer. Büdans'ın altında olmalıymışız. Enteresan fikirler tabii.. Bir de modern dans kurları açalım. 1i geçemeyen 2ye giremesin falan. Biz de sivil itaatsizlik olduk mecburen. Salonlara sinsice sızmalar falan. Bazen de dans buluşma'da çalışıyoruz. video izliyoruz. Geographical Fugue söylüyoruz. 24 martta Stephanie Parent konuk çalıştırıcı olarak geldi. Aslında çello eşliğinde doğaçlama yapacaktık ama olmadı, bir dahakine artık. Bu Pazar da İlyas Odman çalıştıracak bizi.

çıt!


dün sarp maden konserinden sonra deniz ben bob sebastian çekirdek çıtladık. karizmatik sanat mekanına çekirdeği soktum. jazzcısı performansçısı çıtır çıtır çıtladı. bir tek hollandalılar çıtlayamadı. yatay çıtlamaya çalışıyorlardı, düzelttik, kurs verdik, gene olmadı. bütün kabukları yediler.

bahar geldi.



Bahar ilk bana gelir. Senelerdir böyledir bu. Yaz da ilk bana gelir. 18 derece oldu mu kısa çorap giyerim. "bahar özgesi mi oldun seen" der didi ben utangaç çocuk gülümserim. Faruk Birtek saçımdaki papatyalara bakıp "hissiyatınızı tebrik ederim." dedi."Bu sene kış olmadı, çok üzülüyorum" dedi.


Kış olmadı bu sene. Herkes çok eksik yaşadı. Hızlı geçti zaman. Benim çiğdemler, 2 sümbül, 2 lale açtı da soldu bile. didi gibi biri bu kadar akıcı uçucu çiçekleri nasıl seviyor anlamadım. Şöyle karşılarına geçip doya doya seyredemedim aylarca beklediğim çiçeklerimi...



Akşam sinema çıkışı ellerim donup morardığında mahmuş fıldır fıldır bana eldiven, hiç olmadı şöyle sımsıcak bir paket kestane aramadı.
Yogadan önce tüm sınıf sırılsıklam olmuş çoraplarımızı çıkarıp kalorifere asmadık.
Geçen seneden edindiğim tecrübeyle aylar öncesinden mutfağa yığdığım bir dünya kış çayı malzemesini hiç kullanmadık.
Günlerden bir gün tüm estetik kaygılarımı bir kenara bırakıp astronot gibi okula hiç gitmedim.
Grip aşısı olmadım.
MügeDoğukanSevgiliMahmuş ile sokaklarda bağıra çağıra kar topu oynamadım.
Yolların karla kaplandığı bir gün bir gayret pastaneye kadar gidip dönüşte yokuşun başındaki köşede tıkanmadım.
Kayıp düşmedim. Aktı takmadım. Çizme almadım. Depresyona girmedim. Kasım beni kasmadı, aralık sarsmadı, ocak tokatlamadı, şubat pataklamadı. Normal geçti günler. Çabuk çabuk geçti günler. Rite of Spring eyleyemedi avant garde gönlüm.

Bu fotoğraf 2004 20 Kasımına ait. Doğum günü. Küçükmüşüm. Sevgilili ilk doğumgünü. O zamanlar zaman çok yavaştı. Sonra yurda taşındımdı ben. Aylarca o civcive sarılıp uyudumdu. Şimdi evde korkmuyorum. Civcivse Osman Pamuk'un baş düşmanı. İki ayak üstüne kalkıp saldırıyor çocuğum.

Cumartesi, Mart 17, 2007

oyun-baz: hakkımda bilinmeyen esrarengiz gerçekler

hihi, bunca zamanlık blogger hayatımda ikinci kez hain bir oyunun içine sürüklenmişim... sevgili özlem'i öpüyor, hemen mevzuya giriyorum.

benimle ilgili bilinmeyen bir şey: laptopum bozuk. o yüzden uzun zamandır ne okuyabiliyorum, ne de yazabiliyorum. neden sürekli bozuluyor bu çocuklar bilemiyorum. bu ne büyük aşk anlamıyorum..

şimdi daha eskilere yolculuk yapalım dilerseniz. ilkokul birinci sınıfta sıraya ters oturmuşluğum var benim. yani ters deyince, temters. ayaklar havada, kafa aşağıda. hem de bu pozisyonda uzun süre karar kılmışım, örtmen en sonunda annemi çağırmış.

ortaokulda elck ilke küsmüştük. bir sene kadar sonra barıştığımızda beni cadı gibi çizdiği resmi buldum. hala kafasına kakarım. ama aslında ben de o süre zarfında bir hikaye yazmıştım. hikayemizde yıllar sonra elckle karşılaşıyoruz. o tiki olmuş bense harbi metalci.

bazı insanları çok severken bir anda kıl olabiliyorum. gizli gizli bir süre kıl olduktan sonra, o insanı özlüyorum. sonra bakıyorum büyüttüğüm kadar kötü değilmiş. sonra eskisinden daha çok seviyorum. dostluklarım ilk günkü heyecanını koruyor.

haftaiçi bir sabah evde kalma şansım olmuşsa, hemen kadın programlarını açıyorum.

yoga, modern dans gibi karizmatik aktiviteleri yaparken aklımın bir tarafında bunları biraz da formda kalmak için yaptığım oluyor.

modern dans demişken, yeni bir topluluğa katıldım. heyecanlıyım.

ben aslında çok dans ettim. bale, latin, jazz, tango, modern... ama her yeni gruba girdiğimde, kursa başladığımda vs. daha önceden dans ettiğimi hiç söylemiyorum. herkes beni böyle manyak yetenekli, acayip esnek, dahi mahi bişi sanıyor.


aynı şeyi gitara ikinci kez başlarken de yapmıştım. üstelik daha önce çalıştığım metodu kullanıyorduk. 10 dakika içinde hocamın gözleri fal taşı gibi açıldı. "ben böyle bir yetenek hayatımda görmedim, kesinlikle konservatuvara girmelisin, bu inanılmaz bir şey!!!" dedi. bir kaç hafta daha bu gidişat devam etti. sonra yeni şeylere geçtiğimizde aynı deha çizgisini koruyamayacağımı düşündüğüm için dersi bıraktım. hocam bu yeteneğimi harcadığım için bir daha yüzüme bakmadı.

sevgili sarman kız beğeniyor. ben de saçımı boyatmayı düşünüyorum. ama herkes dünkü hippi bugünkü tiki der diye korkuyorum.

ama hayır, topuklu çizme, şapka, dantelli eldiven giyiyorum.

taksimde boş vaktim olursa 2. el dükkanları gezip bütün o eski balo/parti elbiselerini giyip çıkarıyorum.

osman pamuk odamdaki koltuğa işiyor.

sevgiliyle 3. sene-i devriyemizi 14 martta japon yimeği yiyerek kutladık.

hiç ütü yapmıyorum, dip bucak temizlik yapmıyorum.

cinlerden, perilerden çocukluğumdan beri korkuyorum...

....

daha da aklıma bir şey gelmiyor. şimdi ben ebelemeliyim. ya da sobelemek, bilemedim... mhhhhhh, elcki ve b'yi seçiyorum ama kesin yazmazlar, ayçovskiyi seçiyorum. ama onun da belki vakti olmaz. anamı seçiyorum, o da üşenir. sanırım bu oyun bende tıkanır.

sevgiler... saygılar... bir sonraki postta görüşmek üzere, esen kalın.

Perşembe, Mart 08, 2007

Babel @ GalataPerform

Oldu. O da oldu. Dün bu saatlerde göğüs kafesim sıkışıyodu.
Sonra GP'ye gittim. Saatlerce enstalasyonumu hazırladım. Sonra Jeffrey geldi. Sonra Nil geldi. Sonra yavaş yavaş herkes geldi. Saatler çok hızlı geçti. Cafe benim, salon müzisyenlerin faşist işgalinden kurtulamadı uzun süre. Program değişti. Son anda photoshop kurulup yeniprogram yapıldı, basıldı, çoğaltıldı.
Yine provasız sahne alındı. -çok tipik yaa-
Ama bence güzeldi. Belli aksaklıklar olmuş, oldu. Bazı seyircilerde bizim haşin ve sert güvenlik görevlilerimizi sahi sanmış. Çok kalabalıktı ama. Çok eğlenceliydi.
Bir de benim sesim çok güzelmiş, hep öyle dediler.

ayrıntılı -görselli mörselli- bilgi yakında, burada. tatatattataaaaa

Pazartesi, Şubat 26, 2007

ben..

Oyun Sonu'na gittim. İklimler'i seyrettim. 3 provaya katıldım. Yıldız Silier'in Özgürlük Yanılsaması'nı okudum. Şakayık görünümlü erengül aldım. Emniyete ve kaymakamlığa gittim. Bürokratik savaşlar verdim. Kafkaesk adamlarla muhatap oldum. Jeffrey ile iki toplantı yaptım. Bugün ayın 26sı.
Performans Zamanı Mustafa Kaplan'ın küratörlüğünü yaptığı gece ile başlıyor... Ne heyecan. Başından itibaren vardım bu projenin. Organizasyon zamanı ne çabuk geçti de performans zamanı geldi. Hepimiz çalışmalar yapıyoruz bu 9 gün boyunca. Deniz (Hanımın) gecesini özellikle merak ediyorum. Başka 3 kadın sanatçının performanslarını yapacak. Konuşuyorduk, başka bir şeyi çok beğenip aynısını yapabilmeliyim, dedi. Ne güzel, ne arı, ne samimi laf yahu. Herkes avant-garde Tanrılar olmak peşindeyken... 7 Mart ise Babil. Yani biz. Intermedia grubu. Bayağı bir kavramsallaştırdım işimi ama henüz isim bulamadım. Rapunzel Santrali ? Bilmiyorum. Ama bugün yarın kavramsallığın ötesine geçmezse, geçmiş olsun. Metrelerce kablo ve rafya kağıdı almalıyım.

Birazdan kalkıcam. Biraz yoga, çok değil, kararınca.. Bir on sayfa daha okuma. (Bugüne 200 sayfa kadar okumam KALDI!) Çiçeklerle bir iki dakka oynamaca. Osman Pamuk'un kumunu değiştirmece. Kellogs yalnızca 1 gr yağ içine balı boca edip "tutacak" kahvaltı. Bir kahve daha. Sonra ver elini 9 dersi. FR-POLS348-HTR-POLS314. Yoklamayı verir vermez uçmaca. Galata.
Şunlar-bunlar-onlar bitsin manyak tatil yapıcam.

Salı, Şubat 20, 2007

ben...

ders seçme heyecanına katılamadım bu sene. b. benim yerime seçti. kalanları da consentle topladım, armut toplar gibi. şimdi birazını bırakacağım.


pazartesi canıma okunuyor. 9-6 okuyorum, yemek aram bile yok. salı keza. haftanın kalanında da dinleniyorum. hızlandırılmış alim programı.

derslerim: cinema&politics, pols. of identity, issues in turkish pols., ideologies, rm :(, htr, fr


sinema ve politikanın bu seneki konusu faşizm. gelsin viscontiler, gitsin costa gavraslar, polanskiler, trierler... dün son iki saatte triumph of the will i izledik. Leni Riefenstahl'ın 1935 yapımı propaganda filmi. '34 NSDAP Nuremberg kongresi belgeseli. Oynayanlar: Adolf Hitler, Sepp Dietrich,Josef Goebbels,Konstantin Hierl,Hermann Göring,Erich Raeder... bir ara ayrıntılı yazacağım hakkında.


lakin...


birazdan koşarak evden çıkıp beyoğlu emniyet müdürlüğüne gitmem lazım. kamusal alan performanslarına izin almak için. performans zamanı 07, 26 şubatta başlıyor. bizim günümüz 7 mart! aslında ne kadar az zaman var!


sonra haftaiçi provalara nezaret edicem. 2 tane oyun görcem: son dünya ve oyun sonu. oyunsonu bechett ve dostlar tiyatrosu oynuyor. son dünya yeşim özsoy gülan ve ve diğer şeyler topluluğu oynuyor.


bu arada, boodergi.com'a bişiler yazdım.

bir de süpeeer lale açıyor.

ayrıntılarla burada olacağım.

Salı, Şubat 13, 2007

topyıldız & topyıldız production gururla sunar:

kokuluuuuuuuuuuuu sümbüüüüüllllllll


suyla oynayaaaan gerçeekk van kedisiii

Salı, Ocak 30, 2007

I cook the best aşure in the neighbourhood

Bu coğrafyanın sağına git, soluna git, köşelerden kıvrıl her yerde aşure geleneksel yimek. Rumlar Noel'de, Ermeniler cenazede aşure pişiriyor. Müslümanların aşure günü Musevilerin Yom Kipur bayramını kutluyor. Hicri takvime göre Muharrem ayının onuncu günü Aşure Günü. Muharrem ayı boyunca evlerde aşure pişirilmesi de adettenmiş. Bu yıl, geleneksel Aşure Günü 29 Ocak'a rastladı. Ben rastlayamadım o güne. Çok yorgun yığıldım koltuğa. Son bir gayret sevgiliye dönüp "ya aşure yapak mı?" dediysem de, bu teklifimin hayal ürünü olduğunun ikimiz de farkındaydık.


Yanlış anlaşılmasın, daha önce yaptığım, bildiğim bir şey değil. Pratik Aşure setini görmeseydim, hiç kalkışmazdım herhalde. Halbuki çok zor değilmiş, sadece uzun sürüyor. Ama ne bileyim, bazı yiyecekler korkutuyor gözümü. Neyse efenim, her şeyi hazırladım. Bir Denizkızı Eftelya CDsi koydum. "I will cook the best aşure in the neighbourhood!" diye çığırırken kapı çaldı. Alt kattaki komşu aşure getirmiş. Moralim bozuldu bayağı. "Şimdi onlardan özenmiş gibi olacağım" diye düşündüm. Sonra da "salak mıyım neyim" dedim. Aşure yapmak herkesin hakkı. Hem de natural right. -divine right da olabilir.- (saat 3)

Tarif yazayım diye düşünmüştüm ama üşendim. İşte her şeyi kaynatın. Saatlerce kaynatın. Durmadan kaynatın. Benim iki tenceremin dibi yandı. Siz yakmayın. İncirleri ayrı kaynatın ki karartmasın. Şekerli kokudan bir süre sonra başınız dönebilir. Arka arkaya su içme ihtiyacı duyabilirsiniz. Caymayın. Çok geleneksel tatlı yapıyoruz. Evimiz bereket doluyor.


Evet, sonunda bitti. Hepsini kaselere doldurdum. Tarçınla, nar taneleriyle süsledim. 25 porsiyon aşurem hazır. Yarın sabah dağıtılmayı bekliyor. 1,5 sene sonra komşularla tanışacağız. Heyecanlıyız. (Saat 10)

Pazartesi, Ocak 29, 2007


Venedik-İstanbul

Evet, sonunda başardık. Aylarca süren bir sergiyi, son anda da olsa görebildik. 51. Venedik Bienalinden bir seçki Şubatın 2sine kadar İstanbul Modern'de olacak. Sergideki işlerin pek çoğundan müthiş keyif aldık sevgiliyle. Regina José Galindo Who Can Remove the Footprints?'da Guatemala'nın politik uyuşmazlıklarına şehrin sokaklarında gerçekleştirdiği performansıyla tepki veriyor. Kanlı ayakizlerini bırakıyor sokaklara. Emily Jacir kimlik, küreselleşme ve önyargıların ekseninde gerçekleştirdiği çalışmasında Ramallah ve New York'ta kaydettiği görüntüleri yan yana iki ekranda sergilerken nerenin neresi olduğu meçhul kalıyor. Nikos Navridis Breath adlı video yerleştirmesinde anlatmak istediklerini izleyici için bir deneyime dönüştürüyor. İnsanın altından hızla kayan çöp yığını ve odayı dolduran nefes alış-verişleri adamın başını döndürmekle kalmıyor, insanoğlunun toz uçuculuğundaki hayatını daha bir görünür kılıyor.


Ama bizim favorimiz William Kentridge'in animasyonlarıydı. Güney Afrikalı sanatçı kömürle yaptığı çizimlerden meydana getirdiği videolarında standart animasyon tekniğinin aksine tüm çizimleri aynı sayfada yapıyor. Böylelikle eski çizgilerin izleri üst üste görünüyor videoda. Tarih kaybolmuyor. Eşyanın, insanın tabiatı değişiyor ama tarih orada duruyor.
Bence bu kadarı bile çok şey anlatıyor.

"I have never tried to make illustrations of apartheid, but the drawings and films are certainly spawned by and feed off the brutalized society left in its wake. I am interested in a political art, that is to say an art of ambiguity, contradiction, uncompleted gestures, and certain endings; an art (and a politics) in which optimism is kept in check and nihilism at bay." William Kentridge

daha fazla bilgi için:
- William Kentridge: Quite the Opposite of Cartoons, by Philippe Moins

Cuma, Ocak 26, 2007

Dün: Hazavuzu, Takva

Hazavuzu çok enteresan bir grup. İlk GalataPerform'da tanıştım onlarla. Daha önce haberim yoktu. Müzik grupları 5 kişiden oluşuyor, performans grupları ise hep değişiyormuş. Müziklerini duymadım hala. Cumartesi GP'da konserleri var. Merak ediyorum. Konserden sonra da jam session tarzında bir şey yapılacakmış. Herkes ne bulursa onu çalacak. Yeno Ceno'yu kapatacağız böylece.

Performanslarından bir kupleyi de dün Galerist'te gördüm. Deniz, Bob, Jeffrey, eşi ve iki oğlu ile birlikte gittik. Girer girmez diskonun sonuyla karşılaşıyorsunuz. Disko topu mu derler, lambamıdır o bilmem, o küre şey işte tavandan kopup yere düşmüş. Sade ve güzel bir yerleştirmeydi. Galerinin en sonundaki bilgisayarda ise çeşitli kayıtları gösteriliyordu. Orda bir uçan adam stop motion'ı vardı. Ona bayıldık hep beraber. 19:00 da spontane gelişen, değişen, tekrarlanan bir seslendirme performansı vardı. Bir de başbakanım şarkısı akşamın yıldızı oldu. İki günü daha var. Cumartesi tekrar gitmeye çalışacağız, bizdeki konserden önce.

Sonra Deniz Bob ve beni yemeğe götürdü. Rio Bravo'ya. Pizza yedim ben, güzeldi. Haftaya Deniz Amsterdam'a gidiyor, Bob ise Bulgaristan'a mekan bana kalacak.

Sonra sevgili geldi. Aslında Harbiyede oyuna biletimiz vardı. Ama kaçırdık. Biz de sinemaya gidelim dedik. Cenneti beklerken ve Takva arasında kaldık. Takvaya girdik.

Genel olarak güzeldi. Son rüyanın ve sonrasının çekimleri hoşuma gitti özellikle. Ama Muharrem'in deliliği yeterince işlenmemiş gibime geldi. Ne bileyim sanki biraz lömbürst diye bağlandı adam yatağa. Bana düşmez tabii. Beğendim ama. Bir de her yerde Türk filmleri oynuyor. Hoşuma gitti.