Çarşamba, Haziran 05, 2013

çapulculuk

gün gelecek de sen bu ülkeyi, bu ülkedeki insanları bu kadar seveceksin deseler, ağzımla ayrı götümle ayrı gülerdim.

şimdi ne kibar, ne hoşgörülü, ne saygılı herkes.

hiç bitmesin.

Pazartesi, Haziran 03, 2013

Ceviz Ağacı

Perşembe gecesi Gezi Parkı'ndaydık. Öyle güzeldi ki.

Sabah polis kalanları öldürmek istedi.

Bambaşka ağaçlar altındaydık bu Pazar. Üzerinde de masmavi bir gökyüzü vardı.

Salı, Mayıs 28, 2013

Ağlayan Söğüt

Bu anı yazmak için ideal zaman değil. (sabah 8:51, Teknotel Küçükyalı yerleşkesi, hava hafiften serin, birtakım iş bekliyor).

Ama o duyguyu kaybetmeden yazmak istiyorum...

Hamakta sallanıyorum. Gölgedeyim. Üzerimde ağlayan söğüt var. Ara ara su damlaları düşüyor, serinliyorum. Günlerden pazar. Saat daha öğleni ha geçmiş ha geçecek.

Masada annem, babam, kardeşim, damat, ananem. Kardeşimin kınasına 1, düğününe 2 hafta var. Piknik yapıyoruz.

Hamak her sallandığında onu bir kocaman kız olarak, bir küçücük çocuk olarak görüyorum.

Çok ait hissediyorum kendimi; bu anın, bu mekanın, bu ağacın, bu insanların bir parçası olduğumu hissediyorum.

İçimdeki boşluklara söğüdün gözyaşları doluyor.

Sonra ben de ağaç gibi hissediyorum kendimi. Dallarım, tomruklarım, üzerimde bitmiş mantarlarım, kovuklarım var, kovuklarımda saklanmış hayvanlar var.


Cumartesi, Nisan 06, 2013

Vazgeçtim.

Çünkü 30 yaşındayım ve içine sıçtığım hayatımı düzeltmek için çok geç. Harcadığım efora yazık.

Cuma, Nisan 05, 2013

Üslü Sayılar diye bir şey yoktur, Köklü Sayılar zaman alır.

Dün ALES çalıştım. Anladım ki ben bir matematik dehasıyım. Denklemler, problemler inim inim inliyor kalemimin altında. Hele çözüm için kalem oynatmaya dahi layık görmediğim basit sorular gidip bir bir kendilerini intihar ediyorlar.




Sadece istediğim bölüm ALES gerektirmiyor. Ama ALES çalışmak kolay, politika çalışmak zor.

Cuma, Mart 29, 2013

Böcekler beni yenemez. Ben böcekleri yenerim.

Şöyle yazmıştım daha önce. Böceklere karşı yenilgimi kabul etmiştim. Medeniyetimizin hakimi sizsiniz, demiştim.

Hemen de sevindi salaklar. Sen kim, medeniyetin hakimi olmak kim yavuşak? Benim elimde senin her türlü ağzına sıçacak teknoloji var. Sen sadece iğrençsin, ama yetmez. Ben de istersem iğrençleşebilirim. Terlikle ezerim, ilaçla zehirlerim, daha olmadı elektromanyetik alan yaratıp beynini çatlatırım.

Çatlattım da. Pest Control elektromanyetik, ultrasonik ve süpersonik etkisiyle bir hamamböceği kolonisini mahvetti. Sabah son fertlerinden birini aptallaşmış bel bel bakarken hakladım.



Ben güçlüyüm, sen güçsüz; ben akıllıyım, sen aptal; ben güzelim, sen çirkin!



Perşembe, Mart 28, 2013

The PoleR Bear

Hayatımdaki en güzel şey sanırım WOW Stüdyo'da gittiğim pole dersi. Her hafta üşenmeden Galata'ya gitmemi  -benim!- ve mızıkçılık yapmadan dersi sonuna kadar sürdürmemi sağlayan -benim!- motivasyonun onda birini başka bir şeye harcasaydım uzman olurdum herhalde.



Stüdyoyu sevgili arkadaşım Zeynep ve onun sevgili arkadaşı Sevinç bir tatil sırasında gaza gelip açtı. Daha önce de deneme için africa cubanas'ta pole dersine gitmiştim. Ama bunun yanında çok dandikti. Ben burada kafayı yararım dedim, güvenip devam edemedim.

Sevinç'in dersleri 1,5 saat. İlk yarım saati ısınma ve kondisyon. Sonra yeni hareketler öğreniyoruz. Akabinde de koreografik olarak kelebek gibi uçuyoruz, arı gibi sokuyoruz.

Öyle basit şeyler de değil ha; bayağı tepelere tırmanmaca, çeşit çeşit dönmece, yan durmaca, kafa aşağı durmanca!

Tek sorun bunları yaparken 333 ifadesiyle değil de "anne bak pisiklete binerken ellerimi bırakabiliyorum" ifadesiyle takılıyor olmam. Al sana bir soru, yaşama sevinci verir mi insana boru?

Esen kalın.


Pazar, Mart 24, 2013

Başarısızlıktan Tırsıp Daha Azıyla Yetinmek


Cillops gibi diplomayı bardak dolabına kaldırıp korpırıt dünyanın kıyısında  konuşlanmaya çalışmam yanlış verilmiş bir karar değildi. Karar bile değildi. Bu durumun bilimsel adı "başarısızlıktan tırsıp daha azıyla yetinme güdüsü".

Dershane etüdünün, okunmuş şekerin gücüyle yüksek notlar alırken çekingenliğinden ve ezikliğinden asla taviz vermeyenler arasında çok sık görülen bir durum bu. Her sınavdan sonra "off çok kötü geçti, kesin sıçtım" diyen, sonra 95 alan gıcık arkadaşınız var ya, o düşündüğünüz gibi uyuz bir inek değil. Sadece başarısızlıktan korkuyor ve rekabete girmek istemiyor. Ben yapamam, deyip çıkıyor işin içinden.

Bazı durumlarda "ben yapamam"dan "ben istemiyorum"a geçiliyor - ki bu safha son derece tehlikeli. Çünkü bir zaman sonra insan gerçekten ne isteyip ne istemediğini de anlayamıyor. Bu şaka değil, gerçekten de bu hayattan beklentimin evde oturup doğurmak olduğuna kalben inandığım zamanlar oldu benim. Ve kendimi son derece samimi, pek Zen buldum.

Sonrasında, "aslında doktora yapmak istemediğini, asıl istediğinin YADYOK'ta İngilizce öğretmek olduğunu" söyleyen çok zeki ve kültürlü arkadaşımın durumu bende bir paradigma kaymasına sebep oldu.

Oysa biz öyle Zen tipler değiliz. Başarısız olma durumundan ne kadar tırsıyorsak, başarılı olmama halinden de aynı derecede rahatsızız. Siz Facebook'ta terfilerinizi, yeni yayınlanan makalelerinizi falan paylaşıyorsunuz ya, sessizce kıskanç gözlerle izliyoruz sizi. Her adımınızı nazarlıyoruz.

İşte bu yüzden kendimi akıllı ve becerikli ve başarılı hissetmek için bir plan yaptım. Sükunetle, azimle izliyorum. Şimdi büssürü şeyler okuyup büssürü sınavlara gireceğim. Maya silgim, post-itlerim, 0.7 ucum olacak.

Çohoş değil mi?

Hey wait a minute! Bu da bir BTDAY atağı!




Perşembe, Mart 21, 2013

S shaped

Omurgam gene yamuluyor galiba. Yaş ağaçlar gibi, tarlada başaklar gibi, kuru yapraklar gibi eğiliyorum. Bir tarafı toparlarken bir taraf sıçızlıyor resmen. 

Skolyozlular için pilates salonu açmaya karar verdim. Ama nakit akışı çıkarınca 100 öğrenci gerektiğini fark ettik. Yani krizi fırsata çeviremedim, kuyuya düşüp iki avuç toprakla çıkamadım.

Anca sırtım ağrıpduru.



Cuma, Mart 15, 2013

loser























Hayatımla ilgili her alanda başarısız olduğum fikrine o kadar alıştım ki, geçen gün boğaziçi psikolojiyi kazanmış çok zeki bir kızdan bahseden insanlarla birlikte o zeki kıza imrendim.



Meh benim ikinci tercihimdi, demedim.

Çünkü son başarımdı ve üzerinden on sene geçti.

Sevgili hayat, I hate you!

Cumartesi, Haziran 02, 2012

Şaka

Küçücük ve önemsiz bir kartpostal. 20 yaşının denyoluğuyla yazılmış... Kimbilir benzeri neler yazmışımdır. Şu blog bile tripcan ve şekilay geçmişimin adeta bir özeti.

Context de son derece şahane olunca tepetaklak dönen bir hayat.

...ve 40 yaşında beceriksizce intikam almaya çalışan bir adam. Kendisini -artizlik yapmak uğruna- nutuklar atarak partiden kovduran küçük kafalı arkadaşının -bir zamanlar çok güzel olduğu belli- karısıyla yatarak hem de. Ne acıklı.

Pek çok paragraf arasına sıkışmış hoşnutsuzluk sonra. Hem Helena için, hem Lucie için... O ortalıkta değilken güzel kadınlar kapılmış ve sanki ona inat yaşlatılmış.

Kazandığı küçük zaferin sevinciyle festival alanında dolanırken, önceki gün karısıyla yatıp elinden çok değerli bir şeyini aldığı artiz arkadaşıyla karşılaşıyor Ludvik. Tatatatamtatam: yanında cillop gibi bir kızla.

Herifçioğlu, onun ganimet gibi gördüğü kadından meğer çoktan vazgeçmiş.

Yeraltı'ndaki Engin Günaydın var sanki karşımda. Tehlikeli oyunlardaki Hikmet Benol var.

Çok acıyorum size antikahramanlar. Yazık lan size.




İlgili yazılar:
 

Çarşamba, Mayıs 16, 2012

set

Kalkıp çamlığa çıktım. Sabah. Çay bahçesinde kameramanlar, oyuncular... Bir masada asıl kızla oğlan oturuyor,   başka bir masada figüranlar. Masalarda normalde hiç olmayan sarı papatyalar, pötikare örtüler. 

Sonra Kilyos. Upuzun kumsal, yunus ölüleri ve ganimetler. Boş. Orada da bir çekim ekibi. İki bikinili kız koşuyor, zıplıyor, neşeli birtakım hareketler... Kumlarda üstünde iki kadeh şarap olan film icabı piknik örtüsü.

Demek ki biz çalışırken her yerde film çekiliyor.
Demek ki akşamları boşalan film setlerini  işçilere ucuza uyuyacak yer olsun diye kullanıyorlar.

 - dedim Didem'e.

Bundan film olur, dedi.

Film olmasa da blog olur, dedim.

Blog oldu.

Salı, Mayıs 15, 2012

1

Her  şeye yeniden başlamak... Buna ne kadar hazırım? 

Kalktım. Kararlar vermeye çalıştım. Başkalarının kararlarını inceledim. Oturdum.

Ne biçim de bok gibi oldu bu benim hayatım ya..!

Pazar, Nisan 29, 2012

I am a decision maker


Verdiğim her kararın kötüden daha kötüye köprü olduğunu bilsem de, bu kadar hızlı karar verebilme yeteneğine sahip az insan vardır derim. Bunun haklı gururunu yaşarım.
 
Kararın rüyalar aleminden belirip ete kemiğe büründüğü, "işte burdayım, benim!" dediği o ana kadar sıkıntılardan sıkıntı beğenirsin ey nazlı okuyucu. Verdiğin her karar bir redde işarettir neticede. Temkinli kişiler açtırdığı kutuda "ya kırmızı çıkarsa" diye karar verme noktasında türlü karın ağrıları, çelişkiler yaşarlar. Hayatını bir yaprak misali oradan buraya savrularak yaşayan ben ise tek bir düsturun peşinden giderim: içimde patlayacağına g.tümde patlasın.
 
Evet belki bu şahane kararlarım şimdiye kadar beş para etmedi. Yine de aramaya devam. Kutunun dışında da hayat var, seziyorum. Orada halılar da uçar, lambadan cin de çıkar.

Pazartesi, Ocak 30, 2012

içimdeki insan sevgisini üzerinize alınmayın..!

Çünkü büyük ihtimalle sizi hiç sevmiyorum.
Hatta içimde bir insan sevgisi olduğundan söz etmek de güç.
Tekil insanları seviyor olabilirim; renklerden mavi, mevsimlerden yaz gibi.

Beni hiç şaşırtmıyorsunuz, bravo! Tutarlılığınız övgüye değer. Tutarlılığınız da olmasa...

Cumartesi, Aralık 10, 2011

Hayatımda bir şeyler ters gidince..

Duadan, adaktan medet umar oldum. Yorgunum, bıkkınım, sıkkınım.
Her şeyi bir değiştiricem ki, herkes oha diyecek.

Pazar, Ekim 16, 2011

Pazar zaar!

Zamanda ve uzayda hiç bir transition yok ki transitörü cumartesiden pazara geçmek kadar hırpalamasın.

Pazartesi, Ekim 10, 2011

Argh!!!















Kızmak nasıl bir duyguydu, unutmuşum. Belki bunca senedir etrafımda yeterince "küçük kafa" olmamasından. Belki "küçük kafalılıkları" bana denk gelmemesinden.

Ama bugün var.
Bugün bana denk geldi.

Çok kızgınım bugün, bu gece. Sinirim geçmiyor. Biraz daha nobran biri olsaydım, diyorum. Biraz daha çirkef... Sünger gibi emmesem keşke terbiyesizliği, biraz da ben yansıtsam.

Ama yok... yapamazsın şekerim sen. Sen yine "aman kimse üzülmesin, kırılmasın" dersin.

Eh o zaman bu sana müstahaktır. Az bile yapıyorlar.

İşte böyle düşünüyorum- ve daha çok sinirleniyorum.

Halbuki kimseye iyilik yapmayacaksın haybeye. Ederinden fazlaymış gibi davranmayacaksın. Taviz vermeyeceksin kafası pinpon topu kadar olanlara. Bunları çok iyi biliyor olman lazım.

Nerde?!

Biz seni Boğaziçilerde boşa okutmuşuz!

Cumartesi, Ağustos 13, 2011

Bir bebek doğdu

Adını Can koydular. Ailedeki yeni neslin ilk temsilcisi. Resmini gördüm, minicik. Şimdi o bebek büyüyecek ve bize "teyze" diyecek.

Cumartesi, Haziran 18, 2011

japon

Kendimle ilgili beklentilerimin hepsini boşa çıkardım. Çünkü ben kendisini okyanusta gören bir akvaryum balığıydım.

Salı, Mart 08, 2011

"I hate everything about you"

Sıradaki şarkı daha güneş doğmadan günümü karartabilen müdürüme gelsin.



Pazartesi, Şubat 21, 2011

öf.

Bana vakti zamanında 26 yaşında şöyle dertlerin böyle sevinçlerin olacak, sonra bir ömür böyle gidecek deseler, ne yapar eder, çıkmazdım anamın karnından.

Her güne lanet, her güne isyan. Maksat zaman doldurmak, onu da en kötüsünden.

Mağdurum da mağdurum.

Pazar, Kasım 07, 2010

Back to the office...

Daha doğrusu hastane.

Dedemin facebook wall'uma bıraktığı yorum müthiş: benim hem güzel hem akıllı kızım koluna bir altın bilezik daha taktı.artık yavaş yavaş doktor olacak


Çarşamba, Ekim 06, 2010

Aramayın beni dostlar, mülakatlardayım..

Şu an zamanı durdurup 10 yıl 15 yıl öncesine dönmek istiyorum.

Öyle yapınca zırt zırt şirket değiştirmem eminim. Lisede, üniversitede okurken arada sırada da olsa "büyüyünce ne olacağım?" sorusunu getiririm aklıma. Hep doğru adımlar atıp hep doğru yerlere varırım. İnsan idaresini, insana cırlamayı, insan manipülasyonunu öğrenirim.

Ama dönemiyorsam, olayım budur sevgili iş verenler.


Ne iş verecekseniz verin alkolik oluciiim.

Cumartesi, Eylül 18, 2010

Survivor Kızlar Erkekler

Bende uyandırdığı "Survivor karılar, kızlar" çağrışımı bir yana, Acun Firarda külliyatının tartışmasız en başarılı parçası...

Kutu Açmaca'da birbirine babasının oğlu gibi davranan tipleri al sen, yanlarına hiç almak istemeyecekleri üç şeyi ver, ıssız adaya koy; haftada bir eleye oynata lord of the flies olmalarını bekle.

Hakan elendiğinden beri Sevgili'yle severek takip ediyoruz. Hakangilleri tutuyoruz fena halde. Sinsi İhsan, bukalemun Ertan, yaşlı-genç kelebek Aydın ve uhhh Oğuzhanabi'yi hiç sevmedik.

Önünde sonunda final günü geldi çattı. Bu akşam adamımız Merve sinsi İhsan'la kozlarını paylaşacak.

Yalnız yarışanlardan çok hayran kitleleri cenk ediyor. İstanbul'da geçirdiğim işsiz ve hasta günlerimde yemiyorum içmiyorum facebook'ta fanpage'leri geziyorum. Eşsiz gözlemlerimi geniş okuyucu kitlemle de paylaşmak istiyorum.

"Hani Nerde Kare As, Prensesimiz Merve Oflaz"

Abdurrahim Kazgan ihsan parayı hakedecek biri diil merve kazanır inş

Rahime Erler edddddddd inşallah ztn kazanamazsa deli olr ağlarm ztn çooooook duygusalm aaaaaaa...


Arda Kaya Admn merwe kaybedrse adresi yaz hemn 1000 ksi doner bıcagyla gelrz.d.d

Furkan Karaman mahalleden çocukları toplarım ben torpilleriz orayı :D

Arda Kaya ‎.d.d.d bnde kızkacran getrirm.d


Furkan Karaman ‎:D :D kızkaçıranı borunun içine koyup bazuka gibi atmak en zevklisi tam heefe :D

Arda Kaya Admin hawaya ucururz orayı.d.d


Rümeysa Demirel Siz en iisi orayı köktn halledin hem çk uqraşmamş 0lursunuz at0m bombasna ne dersnz töbe töbe benide kendnze benzettnz ya

Burak Genisel Ya da biz oraya hidrojen bombası atalım arkadaşlar ne dersiniz :))))))))

Onurcan Yilmaz ‎100 SMS BENDEN YOK YOK 1000 SMS BENDENNNN!


Onur Genç merveme♥ onu çok sevdiğimi söyle ♥ ♥ ♥ lütfenn lütfennnnnnnnnn onun için TL aldığımıda söyle :) ♥ ♥ ♥ smsler senn :)


"Sevdamız Survivor, Kararımız İhsan"

Büşra Kr BU MERVE İĞRENÇ YA BAKIŞALRI BİLE İTİCİ IYYY KISKANÇ İHSANA GÖZ KOYDU BAŞAĞI KISKANDI TABİ KENDİSİNDE GÜZELLK YOK GÜZEL KIZI GÖNDERDI PİS KISKANÇ TAHTA KURUSU BYY

bu en güzeli:
Sena Aybike Keteci ya şimdi düşünüyorumda bu adam beşyüzbini alsa sevinirm havalara uçarım adalet yerini buldu diye ama kaybederse hiç üzülmem çünkü o beşyüzbini kaybetmiştir ama onu yakışıklı olduğu için yada vücut kasları için değil adam olduğu için yalnızca adam olduğu için destekleyen birçok insan kazanmıştır ve biz belki merve fanları bizimle dalga geçicektir ama onlar bilmiyoki biz ihsan abi gibi bir örnek kazandık onun gibi birini destakleyerek onu anlamaya çaılşarak hepimiz azıcık ihsanlaştık daha doğrusu insanlaştık seni seviyorum ihsan abi :)


Onur Durmaz Atatürk ben sporcunun zeki, ahlaklı ve çevik olanını severim derken sanki İhsan abi den bahsetmiş..

Hazel Kara aynen öleee ihsan abiiimizz bizim dayımız bizde onun yeğenleriyizzz

Ceyda Yıldırım hayırlısı olsun inşallah her ihtimale hazırlıklı olmak lazım
tabiii ki gönlümüz kazanmasından yana ama olmazsada canı sağolsun


Şebnem Erol yaaa ama öle deme gerçekten insanın rüyalarına giriyo ben bun a inanırım.. rüya değilse bile ben bazen kendim o oyunları falan oynuyorum kendim yarışıyorummm uyurken o derece .. :)

bu da can:
Ruhefsa Tunahan Başak onlara kendini ezdirme. Çok pasif kalıyorsunuz hakan'lara karşı lafını esirgeme ve ilerki zamanlarla ıhsan'la aranda duygusal bisiler olursa ona layık olmaya çalış.. ıhsan senin gibi herşeyin en iiisini hakediyo.








Perşembe, Eylül 16, 2010

Michael Page'de Mülakat


Sonunda düzgün bir mülakat geçirdim. Daha doğrusu sonunda doğru düzgün bir danışmanlık şirketi gördüm. Issız bir adaya düşersem yanıma alacağım 3 şeyi anlatmadım (yemek, su, 3G'li cep telefonu). Evlenip çocuk yapmayı planlayıp planlamadığımı söylemedim (önce kariyerimi bıdı bıdı). Neden politika okuyup PR yaptığımı anlatmak zorunda kalmadım (politika bana her alanda kullanabileceğim müthiş bir formasyon kazandırdı...). Ogilvy'de neden 2 ay kaldığım sorulmadı (organizasyon yapısı vıdı vıdı). Birini su ile çalışan araba satın almaya ikna etmedim (bunu da Manpower'da gördüm ama yapmadım! talep edildiğinde ah almayayım teşekkürler diyerek toplantı odasını terk ettim.).

Her pozisyonun danışmanlığını daha önce o alanda çalışmış kişiler yaptığından sanırım mülakat kısa ve öz. İş ve deneyim odaklı. Bravo Michael Page, seni sevmem Manpower.

Görüşülen iş de aklıma yattı. En büyük kriterlerime (ajans olmasın ve Anadolu yakasında olsun) uyuyor. Firma da iyi.

Hem, rüyamda Ayşe Özgün'ü gördüysem artık ofis hayatına dönmemin vakti gelmiştir.

Bakalım.

Pazar, Eylül 05, 2010

bodrum. bodrum.

Üç haftadır Bodrum - Gündoğan'dayım. Artık hava ilk günlerdeki kadar sıcak değil. Sahil de giderek boşalıyor. Bense giderek daha fazla seviyor oluyorum Farilya günlerini, her zamanki gibi tam gitmek üzereyken "daha hiç oynayamamıştık" hissiyatımla...


Ne çok rüzgar yedim bu yaz. Güzel mezeler de yedim (bkz. terzi mustafa). Blacky ve Tırsık'la oynadım. Tavla da oynadım. Yüzdüm yüzdüm yüzdüm yüzdüm. Denizim +25. Deniz suyu sıcaklığı 27.

Şimdi İstanbul'a dönüp iş bulunacak. Omuzlarımı silkip "ben hayatımı kazanmak değil, hayatımı yaşamak istiyorum" demek geliyor içimden. Ama daha otoriter bir ses baskın çıkıyor, çok biliyorsun sen diye. Bu sesin saçları röfleli, benimkiler akmış kızıl.

Ama en çok balkonda yapılan upuzun kahvaltıları özleyeceğim.

Çarşamba, Ağustos 04, 2010

Sevgili Cengiz Aytmatov,

Dünya edebiyatını potansiyel bir yetenekten ettin, umarım mutlusundur. Ne biçim de güzel yazmışsın yaa. Ben şimdi nasıl oturayım da bunun üzerine karakter düşüneyim, olay örgüsü planlayayım.

Bravo, gerçekten bravo!

Cumartesi, Temmuz 24, 2010

Yollarda Sigur Ros Dinlemek...

... ne büyük gönençliktir ey Tanrım!

Klip gibi olursun hayatın içinde. Bir de gurur: sevgilinin deyimiyle, hepinizin içinden geçtiğiniz bu sound track'i ben çalıyorum! Mecidiyeköy'de İskandinav tadı aldıysanız, yeşil çayırlar gördüyseniz bir anlığına... bana borçlusunuz!

Sigur Ros, güzel. Sigur Ros, aferin sana.

Avar gezmek

2010 yazıydı. Çok kelebek çıkmıştı. Sonra biz de kelebek olduk. Şirketlerden uuuuçtuk!


Senem ile Şile'den bir hatıra. Diğer hatıralar:
- denizdeki kimliği belirlenemeyen böcükler
- yan şezlongdaki uyuz çift
- ayı gibi salata
- ıstakoza dönen özge
- ve halkla ilişkiler mesleğine dair derinlemesine teorik tartışmalar :P

Salı, Temmuz 20, 2010

Halkla İlişkiler

Hayatta bir başka meslek grubu tarafından daha iyi yapılan bir tek iş varsa o da PRdır muhakkak.

Gazeteciler halkla ilişkilercilerden daha iyi PR yapar.

Zira zirilyon takla da atsan gerçek başarı bir tanıdığı kahve içmeye çıkarıp haber yaptırmak.

Değilse, değil de :)

Salı, Temmuz 13, 2010

Hayattaki En Büyük Hatam

Ne dansı bırakmak, ne yanlış mesleki tercihler, ne de üniversitedeyken hocaya kendi mailimden attığım şikayet mektubu.

Hayır dostlarım.

Benim bu hayattaki en büyük hatam aldığım su hazneli arçelik elektrikli süpürge.


Gittim araştırmadan soruşturmadan bu R2D2 tipli ayı gibi kocaman şeyi aldım. Doldurması dert, boşaltması dert, temizlemesi dert. Dahası, asla tam olarak temizlenmediği için çalışırken leş gibi koku veriyor.

Evim 2 ayda bir süpürülüyorsa nedeni ben değilim R2D2.

Pazartesi, Temmuz 12, 2010

Organik Maltepe Pazarı


Dün sabah Mahmuş'la Maltepe'de Maltepe Belediyesi ve Ekolojik Üreticiler Derneği işbirliğinde açılan organik pazara gittik. Ben lavanta, ada kabağı, deniz börülcesi, kekik ve çilek aldım. Mahmuş'a da kabak çiçeği aldırttım bana dolma doldursun diye.

Sebze ve meyveler gerçekten bayağı güzel kokuyordu. Ama görüntüleri o kadar albenili değildi. Salatalıklar falan normalde markette seçmeyeceklerinden. Alışmışız tabii hormonlu, parlak, kocaman meyvelere sebzelere. Bu garipler biraz ezik büzük. Ayrıca, söylemem gerekir ki çilekten de beklediğim randımanı almadım.


Meyveler kurtlu da olsa, 2 kat pahalı da olsa organik pazar işini destekliyorum. Çünkü kimyasalsız, toprağın, yer altı suyunun canına okumuyor, çiftçiyi şirketlere bağımlı kılmıyor. Talep arttıkça fiyatı da düşecektir sanıyorum.

Anadolu yakasında oturanlar için Maltepe Organik Pazarı pazar günleri Altayçeşme Belediye Hizmet Alanı'nda kurulacak.

Cuma, Temmuz 09, 2010

Yemeden yaşayan adam var, aklım çıkacak!

Nasıl normal hayatlarımıza devam ediyoruz, anlamak mümkün değil. Prahlad Jani diye Hintli adam var, 70 senedir yemek yemiyor, su içmiyor. Adam ayrıca yogi ve mağarada yaşıyor.

işte adam:


Adama testler yapıyorlar, günlerce hastane ortamında kameraların önünde tutuyorlar. Yemiyor. İçmiyor. İşemiyor bile.


Hala diyorlar bu tekniği orduda kullanabilir miyiz diye..!

Yahu yemeyen içmeyen adam var, ne ordusu?! Hepimizin vuvuzela çalarak göklere yükselmesi lazım. Nasıl bu kadar doğal karşılayıp sisteme entegre planları kurabiliyorsunuz?




Çarşamba, Temmuz 07, 2010

kafam.. kocaman kafam...

Durduğum yerde kafam öne / arkaya / sağa / sola / düşüyor / düşüyor / düşüyor. Beste gelsin omzuyla çenemin altına girip salınıma yön versin. O zaman salınım harekete dönüşebilir. O zaman odaları / salonları / sokakları doldurabilir dansım. Patlamalarla büyüyebilir.

Ağırlık merkezim nerde?

Adımlarım var mı?

Salı, Temmuz 06, 2010

Evlerin içinde kelebekler ölüyor.

İki gündür hafta içi hafta içi evdeyim. Çok özlemişim evde vakit geçirmeyi. Tarçınla, sevgiliyle olmak ne güzel. Yemek yapmak, televizyon seyretmek... haydi parka çıkalım, haydi film izleyelim.

Dünyayı kendimize nasıl da dar ediyoruz. Hayatımızı kazanmak için hayatı yaşanılmaz hale getiriyoruz. Kalk. İşe git. Çalış. Gel. Yat. Kalk. İşe git. Çalış. Gel.Yat. Kalk. İşe git. Çalış. Gel. İzin al evlen. İzin al doğur. İzin al öl.

Şirketlerde insanlar, evlerde kelebekler ölüyor.

Hey!!! kutunun dışında da hayat var mı?

Cumartesi, Temmuz 03, 2010

Geçen gün rüyamda...

... kara bir midilli gördüm. Dizlerimi ancak geçiyordu. Acıkmış, şekeri düşmüş. Çöp konteynırının yanında süt içirdik ona.

Kara bir köpek geldi. O da ancak dizlerimi geçiyordu. Yüzü korkunçtu. Havlıyordu. Midilliye saldırmak istedi. Ona hoşt dedim. Ama yola kaçacak, ezilecek diye de korktum.

Babacım hava karardı.

Ogilvy'deki son etkinliğimde yelken yapan ama denizi görmeyen, suyun sesini duymayan çocuklarla tanıştım.

Bir hafta kadar önce ben de ilk defa yelkeni denemiştim. Keşif gezisinde toplantıdan sonra bir jest olarak bizleri yelkenle denize çıkardılar. Pek bir şey yapmadım tabii, yelken bir tarafa devrilince öteki yana yattım, iki tane ipi saldım gerdim talimat alınca... o kadar.

Kolay değildi ama. Hep sordum sonra, görmeden nasıl olur diye.



Etkinlik günü çocuklar geldi. Sponsor logolu tişörtlerini giydiler. Antrenörlerinin ya da bizim ellerimizi tutarak kumsala yürüdüler. Sonra ben basını alıp geldim, yarış bitmişti. Kupalarını aldılar. Sonra görüntü almak için onları tekrar denize çıkardık. Sonra röportaj yapmak için kumsalda dizdik. Aileleri de yanlarında ellerini tutuyordu. Sonra donuk mavi gözleri görmeden güneşe bakan ince esmer bir çocuk "babacım hava karardı" dedi, babası da "bulut geldi ondan, daha gündüz" dedi.

Sonra da haber ajansına gidip montaj yaptık.

Pazar, Haziran 20, 2010

Yelken Sporuna Gönül Verdim

Daha önce yelkeni denizde yapılabilecek en sıkıcı aktivitelerden biri olarak görürdüm. Ta ki perşembe günü görev icabı Urla'ya gidene kadar. Önce 50 derece sıcakta bir KSS projesiyle ilgili toplantı, sonra kızgın kumlardan serin sulara dalmak, müşteriyle. Alesta tramola :)

Ruh dünyamda sarsıntılar yaşıyorum.

Pazar, Haziran 13, 2010

girl is given. mission is completed.

İki tane kırmızı kurdelem var. Biri S'den upuzun, biri Z'den kısacık. Z'nin kırmızı ayakkabılarına hasta oldum. Büyümüş de vermişler, gitmiş. Daha dün değil miydi karda el ele Göztepe'ye yürüyüşümüz ve süper kardan adam.

Dün değildi, 10 sene oldu.

Cumartesi, Haziran 12, 2010

what a social media we are


Resim altı: maden dağı dumandır, de loy loy de loy loy
yaş gözüme dolanır de loy loy kibar yarim

by adını unuttuğum İHA muhabiri kız


Israrlara dayanamadım, yine geldim buraya, siz değerli okuyucularımı sıradışı hayatımın birbirinden renkli maceralarıyla buluşturmaya.

Önce eski yazılarımı okudum. Okudukça kendime bayıldım. Keşke kendim gibi bir arkadaşım olsa dedim, içimi çektim, ah ettim. O ne derin analizler, ne harikulade gözlemler, nasıl bir üslup, tarz, tavır... Sonra yazacak bir şeyler olsun diye sıradan günlerden Amelievari bir zevk çıkarmaya çalışmak. Ah ben yok muyum cherie..!

Bu zottirik girizgahtan sonra niyetim Erzurum anılarımdan, bu sabahki yoga dersinde nasıl da mahallenin tüm kadınlarından daha esnek olduğumdan, belki biraz yeni işimden ve yeni saç şeklimden söz etmekti. Ama ironi denizinde boğuldum. Bunları sonraya saklıyorum.

Ne diyoruz: bunu saymıyorum. Yine bekliyorum!

Cumartesi, Ağustos 01, 2009

ecofuture.net


Sevgiliyle yeni projemiz. Üç haftadır üzerinde çalışıyoruz. Ekoloji konulu bir sosyal komünite.
www.ecofuture.net/osquee adresinde vejetaryenlikle ilgili yazılarım var. başka insanların başka konulu blogları da var.

bekleriz.

Cuma, Temmuz 03, 2009

end of the YEM state of mind...!


Tûtî-i mu'cize-gûYEM ne desem lâf değil
Çarh ile söyleşemem âyînesi sâf değil
Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil
Yine endîşe bilir kadr-i dür-i güftârım
Rûzigâr ise denî dehr ise sarrâf değil
Girdi miftâh-ı der-i genc-i ma'ânî elime
Âleme bez-i güher eylesem itlâf değil
Levh-i mahfûz-ı suhandir dil-i pâk-i
Nef'îTab'-ı yârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil

Salı, Haziran 30, 2009

secret yap özge!

canımın en sıkkın olduğu bir anda e-mailimi açtım. "artık güzel bir şeyler olsun" dedim içimden.

dadandandadan!

"temmuzun ortasında görüşebiliriz. beni 11inde arar mısın?"

bunu yazan kim bilmediğiniz için bir amerikalı gibi "daaaa?" diyebilirsiniz belki. ama yoo, yoo demeyin dostlarım.

GOOD BYE CONSTRUCTION INDUSTRY,
WELCOME CONTEMPORARY ART!

Perşembe, Haziran 25, 2009

geçecek.

4 iş günü kaldı. sonsuzluğa uzanan dört koca acımasız gün. ne zaman baksam 14.20 olan ekranımdaki saat. dağınık masam. masamdaki bir daha asla görmek istemediğim kataloglar, dergiler, notlar. iğrenç mikroplu klima havası. zart zurt kilitlenen vezir. tutulan boynum, belim, batan kaburgalarım. acıyan gözlerim. görmek istemediğim yüzler. duymak istemediğim sesler. 4 iş günü kaldı. ömrümden ömür götüren dört koca acımasız gün.





ne yaptım ben böyle kendime?!

ne yaptım hayatıma?!

Cuma, Haziran 12, 2009

ben bir ruh hastasıyım.

geçen gün minibüste eve dönerken bir saat boyunca ab ıb gıbı gibi şeyler dinlediğimi fark ettim. Bi baktım paso şarkıları geçiyorum MP3 playerda. Bir melodiyi takip etmeye takatim yok.

Bir satırını sonuna kadar okumaya...

Dün saçlarım çok uzun geldi. Akşama kadar sadece saç kestirmekten bahsettim. Sadece onu düşündüm. Adam kestikçe kesti. Kısalmış gibi gelmiyo. hala gelmiyo.

Çalışmadığım gibi çalışanlara da mani oluyorum; 1 Temmuzu bekliyorum.

Çıkarken bir jenerik müziğim olabilseydi şu olurdu:

I am a rocket
The power of the system
It's bullet-proof technology
Oh we're going to a new world
Going to a better place

This is just the first step
And everyone will follow me
Hold me up as an example
There's no need to watch my back
'Cause my friends have got it for me

I'm gonna go down in history
As the man who made a difference
Call me egotistical
Well how dare you care you call me selfish
I'm doing this for mankind

'Cause I am a rocket
A child of the motherland
Pioneer for humanity,
I'm a wholesome superhero
For the worldwide society

gıcoluk

bi daha gıcoluk yapma tamam mı?
gıcoluk hiç yakışmaz ki...
tatlılık yapıcaksın tatlılık
TATLILIK!
gıcoluk yapmıcakçınıç.

Pazartesi, Haziran 01, 2009

tik tak tik tak

geri sayım başladı.



(...) teşekkür ederim her şey için. (...)



cam duvarlı odada bambaşka bir pazarlık. "ko ver beni gidem" temalı. 9 ay önce başka bir cam odada "aç kapıyı giriverem" pazarlığı vardı. her yer cam, hiç ışık yok. ne tuhaf...



(...) sorunum ne sizle, ne temsil ettiklerinizle (...)



yalan aslında. temsil ettiğiniz, ettiğimiz şeyler beni benden aldı bir nebze de. ama her şeyin bir usulü, her lafın bir gelişi, her yokuşun bir inişi ve her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardı.



ben yoğurdu nasıl yerdim?



(...) hayır, burada yapamam sanat (...)



yok, her yer peşimde koşmuyor sensiz sanat susuz bir nehir, gel bizle kucaklaşarak sevgi çemberi içinde sanat sepet çember yuvarlan git, diye. ama, burda kayak da yapamam mesela. çünkü burası dağ değil, dağ başı değil.



(...) tamam, yarın yine konuşalım (....)



aslında konuşmayacağız yarın. aslında bugün de konuşmadık. ben söylemem gerekenleri söyledim, siz vermeniz uygun düşen tepkileri verdiniz. ennnn iş kadını mimiklerim, ennnn profesyonel tonlamalarım - yer yer içimde çağlayıp çoşan geyik muhabbetçisinin lakırdılarıyla bölünsede - benim yerime orada oturdu. bir şeyler söyledi.



tıpkı 9 aydır olduğu gibi.



tıpkı 1 ay daha olacağı gibi.



ama hepsi bu.









işsiz ordusunun şanlı neferiyim. önde gideniyim. bayrak sallayanıyım.

Pazartesi, Mayıs 25, 2009

anormalite... manyakite...

Eh ama ben bıktım artık bu bipolar salınımlardan. Şimdi fuar geçti ya. Niye bu kadar güzel hayat?! Renkler, kokular, uçuşan polenler... Fulya'ya inerken deniz görünürmüş a dostlar! Ve, Özge fark etmemiş bunu 9 aydır. Şimdi hemen Fransızca kitapları açılır, mücella eve döner, sabah tütsü yakıp yoga yapılır. Utanmasam oturur mini mini laptopumda roman yazarım. Bunu yaparım!

3 hafta öncesi ise kayıtlara geçmiş (bkz. bundan önceki 5-6 post)... takke düşmüş, kel görünmüş.

Ama böyle yaşanmaz, vallah billah yaşanmaz. Manyak oldum iyice.

Didem ve Tuba.

Kadıköy'de oturan iki arkadaştır. Kadıköy artık evimle aynı yakada bir semttir. Gece 10da otobüsle 10 dakika sürer ev yolu.

Didem ve Tuba benim liseden arkadaşlarımdır. Kendileriyle Kadıköy'de oturup çay içilebilir.

E be Özge, ne diye içmedin öyleyse bunca ay?