Pazar, Şubat 10, 2008

Sevgili

dün dans dersime geldi. Yarım saat kadar seyretti. Okulu, hocamı ve dansı çok sevdi. O da başlayacak çalışmaya. O kadar mutlu oldum ki... daha mutlu olamazdım.

Çarşamba, Şubat 06, 2008

duo çalışma

tik tak tik tak.
küçük odada 4 kişiyiz. Amcalarla dansçılar. Çay ikram edilmiş içiyoruz. Biri size çay ikram ederse onunla sohbet edersiniz. Ediyoruz.
Sıklıkla söyleyecek bir şeyimiz olmuyor.
Tik tak tik tak.

Ezgiyle aynalı salonda dans çalışıyoruz. esniyoruz. dönüyoruz. koreografi çalışıyoruz. yer hareketleri çalışıyoruz. kondisyon çalışıyoruz.

artık salon bana aşina ben salona.

7-8 ay önceymiş şimdi saydım. Zeyn'le büyük hüsran sonrası kendimizi bir daha çıkmamacasına hapsetmiştik salona. Şimdiki kadar güçlü değildim ben. Nefes alma molalarında yere düşü düşü veriyordum. Bizi biri kovalayana kadar çıkmıyorduk.

4 ay sonra büyük ihtimalle mezun olacağım. Ne çabuk geçti.. Artık salona giremeyeceğim herhalde. Ya vaktim olmayacak, ya takatim. Orhan abi de emekli olacakmış. Başkaları gelecek. Başka kızlar başka amcalara yalvaracak "abi salonu açıversene biz iyi danstanız" diye. Başka abiler başka kızlara "bi çay molası verin da geberdiniz yorgunluktan" diyecek.

salon beni unutacak, kimbilir, belki ben de onu unutacağım.
bir günlermiş, gelmiş, geçmiş olacak.


Hepimiz suçlularıyız bu kanlı gömleğin. O yüzden birbirimize atıyoruz suçu. Ya da kafamızı çın çın öten kovalara gömüyoruz. Delirmek pahasına, boğulmak pahasına kaçıyoruz kimliğimizden. Komik duruma düşücek kadar unutuyoruz, unutturuluyoruz bir an öncesini. Birbirimize dokunmaya çalıştığımızda elimizin uzandığı aslında bu parça parça delilik sadece. O yüzden abartılı mimikleriyle sihirbazlar bizi bu kadar kolay kandırıyor.

Çünkü nefes almak bir değer yargısı.

Çünkü psikozdayız biz.

Pazartesi, Şubat 04, 2008

güzel bir gün

"paylaşmak için bütün iyi duygularıı"
diye reklam yapa yapa yürüyordum bugün kadıköy iskelede. güneş pırıl pırıldı. saat daha erkendi. vapurda oturdum. gazete okudum. galata'ya gittim. ne güzel bir gitmek galata'ya gitmek demek geldi şimdi içimden.

3 saat kadar çalıştım. sonra ezgi geldi. kapı açıktı pırt diye geldi valla. çok komikti. aaa sen yalova'da değil miydin? dedim. yalova'da değil miydi sahi o?? pırt diye gelivermiş işte... ben de çıkıyordum dedim. Beraber Osmanlı Bankası'ndaki Ethem Je t'aime sergisine gittik: Doğu'yu Tüketmek..Daha önce İpek gitmemi tavsiye etmişti. Ama daha çooooook olduğu için bir kulağımdan girip diğerinden çıkmıştı. Sonra vapur sefası esnasında Radikal'in etkinlikleri tanıttığı sayfasında görünce, bütün gün "doğuyu tükettim senden sonra" şarkısı girişteki cingılın yerini aldı dilime dolananlar silsilesinde.


Avrupa'nın tüketim kültüründeki doğu imajı ve bu imajın yayılmasına imkan veren obje ve belgeleri içeriyor sergi. Doğu tasvir edilirken kullanılan 4 ana unsur egzoterizm, etnografya, erotizm ve tarihmiş, sergi de bu 4 unsur etrafında biçimlenmiş. Türkiye'nin bu hadiseye verdiği tepkisel, hatta kendi çapında oryantalist tavır da belgelenmiş. Belgelenmek ne güzel di mi? Takke düşmüş kel görünmüş gibi. Belgelendi işte bittin!! gibi.



Bir de yeni dergi aldım bir hafta kadar önce: Gist, Çağdaş Gösteri Sanatları Dergisi. Garaj İstanbul'un yayını olan Gist çağdaş dans, tiyatro, performans çalışmaları üzerine çok kapsamlı bir dergi olmuş. Portre kişisi Aydın Teker. Çok güzel işler oluyor bu şehirde, abiler!

ben de dans gib sanat gibi şeyler!!