Çarşamba, Kasım 19, 2008

hala...

zamanında beni tutan şeylere tutunmaya çalışıyorum yine.
düşmeyeyim diye.


2 haftadan fazla oluyor hastayım. yorgunum. bitabım.
ne dans ne bişi. işe git. işten gel. uyu. kalk. paran hemencik bitsin.

ama öğlen tatillerinde kahve içmeye gidiyoruz. hakkını yemeyeyim şahane hayatımın.
bugün de swiss otelde bir toplantı var. ne hoş... ne hoş....

Perşembe, Ekim 30, 2008

bu mudur?

nereye gitsem orayı beğenmiyorum.


nerelerden baksam oralarıma ağlıyorum. bir derdim var. bin dert oluyor dertlendikçe.
neticede hiçbir yerde olmuyor. hiçbir şeyle olmuyor.


burada hiç olmuyor..... kaçıp kaçıp gidesim var. bırakın peşimi diyesim var. ha dediğiniz yere han kuramam ben han kuramam ben han kuramam ... diyesim var.

daha büyük, daha heyecan verici, daha coşkulu şeyler bekleyemez miyim hayattan?
beklesem gelmez mi?


yani hayatımın sonuna kadar kelli felli adamlar başka kelli felli adamlardan ne idüğünü bilmediğim bir şeyler alsın diye mi geçireceğim ben ???

işte bu zamanında kurduğum felaket senaryolarından da beter...



ben bunun için doğmadım.
bunun için yaşamayacağım.

Cumartesi, Eylül 27, 2008

bir insan evladı bütün gün uyumaz.


ya da uyur be, 9 gün tatilimiz var burda!

Pazar, Eylül 21, 2008

mecidiyeköy'den fulya'ya inerken, tık tık tık tık

Little boxes on the hillside, Little boxes made of tickytacky
Little boxes on the hillside, little boxes all the same
There's a green one and a pink one and a blue one and a yellow one
And they're all made out of ticky tacky and they all look just the same.

And the people in the houses all went to the university
Where they were put in boxes and they came out all the same,
And there's doctors and there's lawyers, and business executives
And they're all made out of ticky tacky and they all look just the same.

And they all play on the golf course and drink their martinis dry,
And they all have pretty children and the children go to school
And the children go to summer camp and then to the university
Where they are put in boxes and they come out all the same.

And the boys go into business and marry and raise a family
In boxes made of ticky tacky and they all look just the same.

Çarşamba, Eylül 17, 2008

çekoslavakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?

çekoslavakya diye bir yer yok. çek cumhuriyeti var. onların burda konsolosluğu var. konsoloslukta ticari ateşeleri var. özge gider ateşeyle toplantı yapar. turkish construction sector falan der. export import bişiler der. adı b ile başlayan tarçınlı bir içki ikram edilir, içer.

döpyes giyer. topuklu pabuçları tıkır tıkır eder.

ne dizleri mor, üniversiteli yandan yemiş sanatçı hali kalmıştır geriye,
ne çekoslavakyalılaşmıştır.

yarın sabah gidip fransız bir mimarla buluşacaktır. je bile diyebilir, bunu yapabilir!

Cumartesi, Eylül 13, 2008

ilk bir buçuk haftanın ardından.............//

mutluyum aslında, gerçekten.

ama ex-patronumun acıklı emailini okuyunca....

gecenin 12sinde karşılaşılmış alkollü bir koray hoca "ne zaman döneceksin.. sanat ve siyasete?" diye sorunca....

mesai saatlerinde pek açamadığım unofficial posta kutuma inatla asla gidemeyeceğim saatlerde yapılan atölyelerin zatölyelerin ilanları gelince....

ah ulan diyorum, dertler derya olmuş, bense bir sandal.

Cumartesi, Eylül 06, 2008

mesai saatleri

her gün ayrı heyecan fırtınası.

6 çift topuklu pabucum var, vatana millete hayırlı olsun.

Pazartesi, Ağustos 25, 2008

yolların kralı

bugün aydos tepelerinden inerken kendime bir şarkı armağan ettim: bas gaza özge bas gazaa / kim tutar seni bas gazaaa / yollar senin hiç durmaa / hadi uçur benii burdan

uçur mu?? uçurma mümkünse.

"çarşamba aktif olarak başlarsınız."

her gün ne giyeceğime haftasonu karar vereyim de sabahları ayna karşısında canım çıkmasın. / 6da çıksam, eve geliş 7. yemek vs. 8: daha yakınlarda oturmalıyım. / her bi şeyim daha pratik olmalı: düdüklü tencere, bulaşık makinası.. / insanların bana "hanım" ve "siz" demesine alışmalıyım. / dansçı kaslarım yerlerini debriyaj kası, laptop taşıma kası gibi işkolik kaslara bırakmasın, haftada 2-3 gün çalışmalara devam etmeliyim. / denizlere bi baybay ve teşekkür maili atmalı, bir ara ziyaretlerine gitmeliyim. / daha şık ve işe yarar bir ajanda ve dosyalama sistemi edinmeliyim. / ütü ve fön daha uzun süre nasıl dayanır, öğrenmeliyim. / çantamda ruj olsun, günlük ped olsun, yara bandı, selpak mendil olsun bir şeyler taşımaya başlamalıyım. / demir haplarımdan, multi vitaminlerimden, çeşitli otlu dallı karışımlarımdan medet ummalıyım.

tanrım, ben delirmiş olmalıyım!

Perşembe, Ağustos 21, 2008

AY-LAK-LAK

içinden bi ses "az zamanın kaldı aylaklık için" diyorsa zevkü sefa peşinde geçen her an çok kıymetli oluyor, bilesin.

misal sen sahneye çıkarken shantel what is your name, where are you from mu dedi. sevgiliyle karşılıklı balkan havalarıyla meşhur mu oldunuz...yaz işte bunu, çok güzel bir anı.

ya da küçük bir çocuk yüzerken yorulduğu yerde sana güvenip de sırtına mı tutundu, beraber mi yüzdünüz...bak işte destek arayandan destek olana doğru geçen süreçte yol katetmişsin bayağı. bunu yaz. çocuğun 5 yaşını, sarı saçını, yumşak yumşak yanaklarını yaz. annenden öğrendiğin "kurabiye bebek" oyununu onunla oynarken her seferinde "hani gıdıklamıycaktık?" demesini yaz. çöp arabasına koyduğu "çöpırt" adını yaz.

alanyada güneş -nihayet- batarken iskelede sevgiliyle oturduğunuz restoranı, içtiğiniz şarabı... yazma. ayıp. bazı şeyleri de kendine sakla.

ama zeynle dün akşam içtiğin vişne şarabını yaz, onu yazmaktan bişi olmaz, neticede bi kız arkadaşınla huzurlu bir bahçede, kahkaha ve dedikodu arasında buzzz gibi şarap içmiş, çıtır çıtır sigara böreği yemiş, hasbıhal etmişsin. çok mu?

yüzerken suyun parmakların arasından yumuşacık kayışını yaz. ve hiç unutma bunu. bunları.

hepsi ayrı ayrı lazım olacak bitince yaz-ü ay'laklak.

Çarşamba, Ağustos 20, 2008

dilek rötar yaptı, beklediğim telefon 13ünde değil 19unda geldi. uykusuz gözler ve yanan bi yüzle büyük tasarım bi binaya girildi.uzun boyluca bi adam "bizim için uygun görünüyor." dedi cam kapıyı arkamdan kapatırken.

şimdi bekle de bekle...

Pazartesi, Ağustos 04, 2008

adım.adım.adım.

shantelli massive attacklı play listi shuffle ederek ruh dünyamda fırtınalar koparıyorum.

aylardan ağustos. vakitlerden akşam. kendimi koyacak yer bulamıyorum evrende. farzı misal doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor. eğreti mi iğreti mi belli değil.

bir hafta dans yok şimdi.
yürümeyi de unutabilir mi insan?


bugün okuduğum kitapta 3 kez konu değişti. daha doğrusu konunun kelalaka bi tarafına döndü durdu yazar. en sonunda bi viyolonselci çıktı meydana. Ben de çello dinledim günün geri kalan kısmında.

çello, ne güzel.......

dilekle buluştuk geçenlerde, kitaplara ihtiyacı varmış falan. necla mücella napıyo, diye sordu. annemde necla. bi senedir falan görmüyorum onu, evlatlıktan reddettim. insan çok şeyi unutuyo. bugün armoniyle contre pointe arasındaki farkı düşündüm durdum. hiç bi ışık yanmadı. sesleri de unuttum, en temel kuralları da. yürümek gibi olmamış müzik benim için hiçbi zaman.

hem eminim, yürümeyi de unutabilir insan. kendini yeterince salıverirse. benimki henüz yetmiyor.

Perşembe, Temmuz 31, 2008

istediklerim:

-yeni bi ev
mümkünse galatasarayda ya da cihangirde hiç olmadı beşiktaş sahiline yakın. içi temiz, yeni, hatta lüks, süper lüks, delüks. balkon elzem. camları pimapen. yerler parke.

-yeni bir iş
bol bol da mayış. hem de eğlence. takım giyilmeyen cinsinden mümkünse.
-yaz tatili
denize girmeli, güneşte durmalı, huzurlu bi yer. çok değil bi hafta.

"inanırsak olur bence."



inanmazsak; gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur. gece olur. gündüz olur.

her duyduğuma inanırım. 13 ağustosa gün sayıyorum. bunu saymıyorum. yine bekliyorum.

Pazar, Temmuz 27, 2008

orda duracaksın!


orda duuur!

Cumartesi, Temmuz 26, 2008

sessiz sedasız açardın gecelerde

ben başkayım.

önceliklerim başkalaştı.

bugün daha az dans eder işe giderim diye düşündüm.

büyüdüm.

sonra kediler sevdim. dans ettim. bira içtim. dedikodu yaptım. okudum. dinledim. elim çekti ben gittim. bacağım çekti ben gittim. canım çekti ben gittim.

bunu kendime yüz milyon kez daha söylemeliyim.: ben artık okumuyorum. bu semte ait değilim hiç.

burdan bir an önce gitmeliyiz sevgili. bu yokuşlardan uzaklaşmalıyız. burası bana iyi gelmiyor. burda her yerde olmalarım-olamamalarım var. dolmalarım. dolmuşlarım. dolduruşlarım.

burda herkesin hayatına başka bir gerçeklik hükmediyor. kendi içinde bir evren burası. hisarüstü evreni.

beni başkalaştıran, bana yabancılaşan.

13 ağustosta biri bana iş versin. sevgiliyle kalkıp gidelim.
fikret kızılok. ne güzel.

Perşembe, Temmuz 10, 2008

me and you and every osman that we know



.ıIIı..ıIIı..ıIIı..ıIIı..ıIIı..ıIIı..ıIIı..ıIIı..ıIIı..ıIIı..ıIIı..ıIIı..ıIIı..ıIIı.

osman bizi sabah erkenden kaldırıyor ama gidip bakmıyoruz çın çın sesler nerden çıkıyor.

halbuki güneş yüzümüzde parıldayabilir. yabancı biri bize bozuk para verebilir.

-yaz bişiler, okuycam.

Salı, Temmuz 08, 2008

anne kedi

bizim sokakta sarman bi kedi var. anne kedi diyorum kendisine, zira her sene bir önceki senenin kopyası 3 tane doğuruyo. sonra onlara bakamıyo. çocuklar sefil oluyo sağda solda. minyon bi hanım anne kedi. gözleri şaşı. ağzı burnu pis.ama en ilginci tavırları. çağırınca şöyle bi bakıyo önce. tırsa tırsa yaklaşıyo. sonra birden koşarak gelmeye başlıyo. sonra durup geri dönüyo. eğer özellikle beslemek için çağırmadıysam bu gelgitlerden bayıp yoluma dönüyorum misal. sonra bi bakıyorum durmuş taa uzaktan gidişimi izliyo. öyle üzülüyorum ki ona.
bizim burdaki kedileri toplayıp zehirlemişler. azıcık kalmış. anne kedi kalanlardan neyse ki.

Pazar, Temmuz 06, 2008

süt!

Sabah yağmur yağdı. Kuşlar cıvıl cıvıl. Haftalardır sabah kahvemi sütlü içiyorum. UZUUUUN UZUUUUN içiyorum. Yetişecek yer yok.

Geçenlerde doktora gittim ben. Kal aldılar, tahliller yaptılar. Kolestrollerim şahane çıktı, demir-aminosit-protein az.

Beşiktaş vapur iskelesindeki kartlı telefonlarda annemle konuşuyorum:
-balık yesen..
-olmaz anne o da et oluyo!
-ya kızım balığın hayattan ne beklentisi olabilir?
- ...
-süt iç bari. dövücem seni. bi de demir hapı vericem.

Hani bazı çocuklar feni iyi yapıyosa OKS denemelerinde paso fene yüklenir sıçtığı dersleri kaale almaz ya, ben de iki gündür iyice yağdan kısıyım, çok spor yapayım, rekora koşayım diye düşünüyorum. Şurdan bi bardak süt koyup içeyim diyen yok.

Kahveye koyuyorum ama, o başka. Çünkü kahveyi sütlü içmenin ardında ki mesaj: bu kahve beni uyandırma amaçlı konulmadı! İstersen paşa paşa uyurum öğlene kadar!


[osman da süt içiyo bebek gibi her gün]

Cumartesi, Temmuz 05, 2008

Prezantabl mıyım?

Ah, hastayım yine.

Ama erken uyandım. Philip Glass dinledim, kuş dinledim, Osman dinledim. Kitap okudum.

Bir hayalim var. Daha doğrusu beklenti. Daha doğrusu kalp çarpıntısı. Ama söylemeyeceğim nedenini şimdi.

Kafamdaki tek soru şu: acaba prezantabl mıyım?

Pazartesi, Haziran 30, 2008

osman pamuk'un maceralı hayatı


eski resimlere bakıyoduk dün sevgiliyle. biraz yunanistan, biraz marmaris.. derken osmanın ilk geldiği günün fotoğraflarını bulduk. içimiz acıdı. ne kadar da yorgun gözüküyor. ne kadar korkak.. arabalardan, köpeklerden, insanlardan kaçmaktan doğru düzgün uyuyamıyordu herhalde. açtı da. eve girdiğinde ilk iş koca bi dilim peynir yedi. sonra da saatlerce uyudu. bize şirinikler yaptı. gönlümüzü çaldı.





sonra evde geçen huzurlu hayatı boyunca onu en mahsun gördüğüm zaman pamuk hanımı tavlama çalışmalarının boşa gittiği o bir iki gündü. kız bayağı naz yapmış olsa da osman sonunda kendine aşık etti. hatta aşklarının meyveleri pamuk, osman, bal, isim ve şeker çoktan yeni evlerine kapılandılar.







uzunca bir kararsızlık sürecinden sonra annesi aldı onu kısırlaştırdı. elinde, yanında, gözünün önünde ölen onca kediyi gördükçe "iyi ki de yapmışım" diyor şimdi. zaten ameliyat da çok kolay geçti. yarım saatte çıktı operasyondan. hemen eve geldik. bir saat de evde dinlendi. yeni gibi oldu :).





şimdi o sağlıklı ve mutlu bir kucak bebeği. her yeri tüy ediyor, her akşamüzeri benim yatağımda yatıp uyuyor. maymun.

Cumartesi, Haziran 28, 2008

end of bosphorus state of mind.

bitti.
mutlu olmalıyım. [ordayken mutsuzdum. oranın dışına çıkınca iyi olmayı bekliyordum.]
çok uykum geliyor. bütün gün uyuyorum.
herkes "şimdi ne yapacaksın?" diye soruyor.
o ızdıraplı yokuşlar düze indi belki, ama yokuş inip çıkarken ne boş oluyormuş insanın kafası, ruhu!
koray hoca benim için bir numaralı öğrencim dedi anneme. çok zeki, ileride çok iyi yerlerde olacak gibi ezberden bişiler söyledi.
ilerde iki tane doğurup evde oturucam, demedim.
arkadaşlarım çağırıyo, gitmeliyim, çok popülerim dedim.
hiç arkadaşım olmuş muydu?
hatırlamıyorum şimdi.
neyseki bitti.

kepimi atmadım törende. kep elimde, zıpladım.

Salı, Haziran 24, 2008

hareketsiz // uykuda

büyük demir kapının önünde bekliyodum. bekledikçe her şey daha kötü olucaktı, bunu da biliyodum. ya içeri girmeli yere uzanıp esnemeye başlamalıydım. ya dönüp koşarak uzaklaşmalıydım ordan.

ama elimi kapıya uzattığım an bildiğim tek şey hareket edemeyecek olduğumdu. yürüyemeyecektim bile.

ne kadar geçti orada bekleyerek, bilmiyorum. dönme kararını nası aldığımı da bilmiyorum. bunu nası başardığımı bilemeden yan sokaklara saparak ve nefesimi tutarak gerisin geriye yürüdüm istiklali.

o anlarda osman balkonda küçücük bi serçeyi öldürmüştü.

gizemli biri suyumuzu kesmişti.

yaz öyle bir çöküyor ki üzerime uyuyorum da uyuyorum da uyuyorum da uyuyorum.

Salı, Haziran 17, 2008

bugün su hazneli arçelik süpürge almaya giderken fark ettim de.

ben artık "işsiz"im.

Pazartesi, Haziran 16, 2008

ARTIK BANA...

OKUL YOK
SINIF YOK
DERS YOK
HOCA YOK
FIRINDAN SICAK SICAK ÇIKAN FOTOKOPİ DAĞLARI YOK
HANDEDEN ÇEKİLMİŞ DERS NOTLARI YOK
KÜTÜPHANEDE SON GÜN O NOTLARI OKUMAYA ÇALIŞMAK YOK
SALONDA HANDE-BESTE-AYŞİN-BEN ÇOK SİGARALI ÇAYLI KAHVELİ AZ DERSLİ FİNAL SABAHLAMALARI YOK
KAÇIRILAN QUIZLER YOK
KANTİNDEN 40 KURUŞA ALINMIŞ ACI ÇAY YOK
GİRİŞLERDE "ABİ KARTIM KAYIP" DEMEK YOK
ÇİMLERDE OTURMAK, KÖPEKLERİN KOVALAMACA OYUNLARI ARASINDA KALMAK YOK
AZ TANIDIĞIMIZ O KADAR İNSAN HAKKINDA 5. ELDEN DEDİKODULARLA DEDİKODULANMAK YOK
NAPÇAM BEN YAAA YOK
FİNALLER GEÇSİN ÇOK KİTAP OKUYCAM YOK
KÖPRÜYE GEÇENE KADAR DAYI DEDİĞİM PEK ÇOK AYI ŞİMDİ KÜLLİYEN YOK
KEPEKLİ BEYAZ PEYNİRLİ TOST KONSEPTİ BİR KERE HİÇ YOK
TBNİN TUVALETİMİ İBNİN TUVALETİMİ DÜŞÜNMEK YOK







ne var.... onu bilemiyoruz şimdilik.
kafamda kep var -şuanda-
bunu biliyoruz.
bi de durumdan şimdilik pek hoşnutuz..
bunu da biliyoruz!

yazı

3 yıldır hiç bişi yazmamış olmak..

3 yıldır hiç bişi yazmamış olmak gibi aynı.

bu sabah aklıma geldi. oturup bi roman yazayım. 60 sayfa olsa yeter.

Pazar, Haziran 15, 2008

kısa siyah saçlarım vardı benim////


şimdi uzun sarı saçlarım var.



bordo spor ayakkabılarım var, yaz kış giymekten parça parça olmuş. dar mango kotum. siyah kazaklarım. şimdi tüyle kaplanmış, çok yavaşlamış, karman çorman masaüstlü laptopum. hepsi de büyük ve kalın ve ingilizce kitaplarım. birini artık kullanmadığım iki fotoğraf makinem. annemin evinden getirip gözümün önünde tutmayı yüreğim kaldırmayan çellom. evden leyla çıktığım bigün taytımı almadığımı görünce apar topar bümedin spor salonundan alınmış bana iki beden büyük gelen boğaziçi collection eşofman altım.

hepsi eskidi. ve geçti bi devir.


ilk defa bana neler olacağını bilmiyorum bu kadar.

ilk defa kararlarım bu kadar çabuk yön değiştiriyor.

[bu sabah össye girecektim aslında.. saat 10:59 ve ben kahve içip, andre gide okuyup, fikret kızılok dinleyip, blog yazıp]

......

gene çalışma var bugün. haftada üç gün çalışıyoruz ilyasla. ne garip, beden derslerinden itina ile kaçardım eskiden. bedenle ilgili her şey bana çok banal, ter, rezil olma hissi gibi şeyler gelirdi. şimdi atın beni yere saatlerce şınav çekeyim. durursam afakanlar basacak:.....

Cuma, Nisan 25, 2008

dansöz mü olayım?

ilyas yalvarıyo. kurbanın olam dansöz ol. harcama bu şahane yeteneğini, diyo. ayaklarıma kapanıo. kariyerimi farklı yönlendiricem diye aklı çıkıyo. o benim muhteşem tekniğim, inanılmaz yaratıcı doğaçlamalarım ziyan olucak diye kendinden geçiyo.
ama ne bileyim işte tam da emin değilim galiba.

ey blogger

ben ne olayım büyüyünce?


bir ay sonra??


ohhh my goooooooooooodddddd!

Pazar, Nisan 13, 2008

yok senin gibisi.



Türkiye Pippa'yı Yuttu...

iki genç kadın yola çıktı. iki genç kadın gelinlik giyip otostop yaparak yola çıktı. savaşlarla, kıyımlarla parça parça olmuş bu coğrafyada barışla evleneceklerdi.

coğrafya onları yuttu..........

dün peace&conflict dersinin psikolojik yaklaşım bölümünde performans sanatının kişiselliğinden, diyaloğa, barışa yapacağı katkılardan, "false brother"ları nasıl tanıdık kılacağından dem vururken.

lanetolsunlanetolsunlanetolsunlanetolsunlanetolsunlanetolsun.

iki genç kadın istanbul'da ayrıldı. birinin yolu benle kesişti. fotoğraflarını çektim onun, videosunu çektim. gelinliğine, gülümsemesine hayran oldum. tanrıça gibiydi. barış için gelmişti.

diğeri ertesi gün tecavüze uğrayıp öldürüldü.




bugün içimde iğrenç bir utanç ve acı var. Pippa Bacca'yı öldürmenin utancı. Pippa Bacca gibi ölmenin acısı.

Oda içre oda kocaman bir yerdeyiz. Sesler, insanlar karma karışık. Hem az sayıca hem sanki kendi kalabalığını doğuruyor. Taş gibi göğüs kafesim ilerlerken tanıdık bir yüz. gonca, ağlıyor. başkaları, gülerken görmüşüm, ağlıyorlar. Aczimizden ağlıyoruz. Pippa Baca ile umudumuza tecavüz ediliyor, umudumuz ölüyor.

Bir grup "naif insan"ız biz.

Ağzı köpürmüş vahşiler olma ihtimalini düşünmeden, saf saf, iyi niyetle...

Sylvia giriyor içeri. Yine beyazlar içinde. Ama daha rastgele. Gözleri kırmızı. Konuşurken sık sık hıçkırıkları kesiyor cümlelerini. bu kez gülümsemiyor fotoğraf makinama.

Salı, Nisan 08, 2008

İtalyan Gelini

Pippa Bacca .






kayıp....

dün.

Nasıl anlatayım dünü... dün o kadar uzundu ki, çok az şey sığdı içine.

Okuldayım. alese başvuruyorum. bankaya para yatırıyorum. web camde fotoğrafımı çektiriyorum.

sonra bazı telefon konuşmaları.

bir taksideyim. öteki yakaya geçiyoruz. daha öğlen olmamış. kadıköyde yürüyorum. tanıdık yerler, dükkanlar.

dersanemin yeni yerine gidiyorum. herkes tanıyor beni. süperim. fatoşun odasına giriyorum. herkes küçük ben büyük. herkes benden daha planlı.

ben sınava giricem, diyorum. gözbebekleri büyüyor. gün içinde pek çok kişinin göz bebekleri büyüyor. her yer göz.

bana form, bana diploma bilgileri, bana dekont veriyorlar.

beni sıralarda bekletiyorlar. elimdeki kağıtlar gidiyor yeni kağıtlar geliyor. elimde kağıtlar kantine doğru yürüyorum. bu kadar uzaktan görünüyor muydu deniz? dalgalar kalamışı dövüyor. martılar... çınarlı yol biraz kelek kalmış. kantinin önündeki alana varıyorum. ilk gün oradaydım elimde koca bir sandöviç demirlere yaslanmış bir çınara bakıyordum. etraftaki ayı kadar tipler gibi olunca neleeerr neleeeerrr olacaktı hayatımda.

çınar burda, bir o kalmış. ama senelerce dallarında kalan diş macunu yok.

of ulan o kadar güzel ve sağlıklı bedenlerle ben de çalışırım. sıkıyosa beni alın. sıkıyosa biraz challenge edin kendinizi skolyozlu öğrenciyle.

"olmayacak ama iyi olacak". böyle dedi sevgili.

olmayacak.
iyi olacak.

vapurdayım. çok dalgalı deniz. ben gene avrupa yakasına dönüyorum. bu kadar geriden başlanır mı bir koşuya. bütün omurlarım bütün kaburgalarım batıyor sanki. hay allah. denize bakacağım sadece.

burayı nasıl demeli ki şimdi.

Kafamın içinde sıkıntılı düşünceler, sol yanımdaki pencereden denize bakarken siyah montlu bir kız yanımdan denize düştü.

evet yaklaşık böyle. pat diye düştü. sağıma döndüm bütün kafalar gastelerde şurda burda. sol yanıma baktım bir tek ayakkabı suda. taaa ilerilere gidiyor.

düştü! dedim
kız düştü!!

herkes açığa koştu. ben de koştum sol elim havada işaret parmağım o tek ayakkabıyı gösteriyor.

iki kişi indi aşağıya.. biz de gördük, atladı.

vapur hala gidiyor. çok uzaktayız. ayakkabı yok artık.

sonra başka vapur durdu orda. ama kısa durdu. bayağıda uzakta. göremedim.

kısaca şöyle, dün benim içim sıkılırken bir kız benle birlikte vapura bindi. sonra da atladı. sonrasını bilmiyoruz.

Pazar, Nisan 06, 2008

yorucu günlerin ardından

güzel günler geldi.

yorucu günler gecesi gündüzü birbirine karışmış ders çalışma günleriydi. hatta ders çalışamayıp dedikodu yapma günleriydi.

sonra sınavdı paperdı geçti.

3 saat uyunuldu, taksime akıldı. vosvos barda iyi insanlar vardı.
ertesi gün festivalde film, aydada dans, ilyasta dans. oh

Pazartesi, Mart 31, 2008

Carole gitti.


Giderken gelinlik giymişti.
Baklavalarımı yemedi.
Bana "I am crazy" diye mesaj attı.

Cuma, Mart 28, 2008

New Castle-İstanbul









hayat güzel ya.. çiçekler falan. insanlar. performanslar.

carole, ilana, özge, sally, paul, david

carole luby geldi gene. görünürlükte hayran kalmıştık ya hani. new castle sanatçıları olarak geldiler bu sefer 5 kişi. çok sevdim ben onları. kendilerini de, işlerini de. ama sanat uzun hayat kısa ya... bir daha görüşür müyüz, meçhul. böyle anlık kesişince yollar, o anlar çok kıymetli oluyor tabii. merak ediyoruz gerçekten, soruyoruz, dinliyoruz. yiyoruz, içiyoruz, iş yapıyoruz, çiş yapıyoruz. vakit geleyor, gideyorlar.

geride boşlukta sallanan yuvarlanan sesler, gövdeler kalıyor.
performansım, performanssın, performanslar..


bir haftadır hayatımın çok dışındayım ben. okula uğramıyorum. pek dans da etmiyorum. yerine katlı otoparkların üst katında minimal hareketler izliyorum mesela. hava çok beyaz oluyor. her şey ve herkes rakı gibi. anımdan memnunum. hatta mutluyum. sıkıntım, hep bir geçiş olduğu hissiyle yaşamam. yani bu günler bitecek, döpiyesli kadın olucam gibi. yoksa böyleyken iyi. dokanmayın.
iki gün kaldı: lior, jacov, maya, fernando ve tuğçe tuna. yarın akşam parti yapçaz. sonra yaşamlarımıza dönceeez

Çarşamba, Mart 19, 2008

Düş Sokağı Sakinleri


15 yaşım. mor bağcıklı converselerim. megabasslı walkmanim. ve düş sokağı sakinleri... sizsiniz bugün ağız tadıyla bir peace and conflict paperı yazamamamın suçlusu. ne biçim bir nesil olduk biz söyle içine yandığımın, durup durup hüzünlenen, hüznünden selim ışıklar çıkaran. hep başka bir yerde olmayı arzulayan ama yürüyecek mecali olmayan.

uçmayınca hayatlar bölünür
bölününce uykularda ölünür

bu halet-i ruhiye bizi bitirir dostlar. artık ne sürdürülebilir kalkınma, ne avrupa birliği uyum süreci. anca pencereden martılara bakılır ve sıfatları edatları fiilleri birbirine karışmış cümleler kurulur. çok mavi soruyorum bugün, falan dersin. sigara içmek istersin.

bi de ne yapıyor bu gençler diye merak ettim 10 sene sonra onları dinlerken. dussokagi.org diye bir adres buldum. resmen ayrılmış bunlar ya.. ikisinin ayrı albümleri, konserleri falan oluyormuş. değiş dünya değiş, sen bana bakma. ben kendi kendime içerlenirim.

Salı, Mart 18, 2008

Özge heyecan kafalı bir küçük kızdır.

Hala heyecanlanacak bir şeyler bulmaktadır. İlias'ın işinde dans edeceği için tadından yenmemektedir bugün.

Neredeyse sevinçten yuvarlanarak yokuş yokuş ızdırapları inerken şöyle demiştir içinden -- ya da dışından farkında olmayarak:

evet ya, hiç döpiyesli topuzlu kadın olmayacağım ben. hep çocuk gibi mosmor olacak bacaklarım, sırtım. hep yaz, hep çilek...

Pazar, Mart 16, 2008

Ada Vapuru Yandan Çarklı















































































4. sene-i devriyemiz kutlu olsun!!!

Cumartesi, Mart 08, 2008

4 sene önce

ne güzel mezun olmuştuk. ben çok kabarık etekli elbise giymiştim. ama evrim bolero ceketi, şapkası ve bastonuyla beni geçmişti. saçım sarıydı, evvelinde melikeyle çeşmeye güneşlenme tatiline gitmiştik. pek bi bronzduk. didem ve tuğba temalı giyinmişti. fırat ve hasan, kemal mert ve sencer, melike ve zeynep pişti olmuştu. fatma'nın ayakkabısının bağı kopmuştu. pek çok başka bağlar da kopuyordu ve bu bize hiç koymuyordu.

3 ay sonra gene mezun olucam. ne garip! artık hiç mezuniyetim olmayacak.

Çarşamba, Mart 05, 2008

topi hala bizde


Ona bakıyorum ve şöyle düşünüyorum: benim bir anlık kararım olmasaydı - osmana gelen eş teklifi ve benim bunu uygun görmem- o şimdi olmayacaktı. Çenesinin altına dokunduğumda hemen mırlamaya başlıyor. Torbanın içine girip çıkmaktan hoşlanıyor. Kendince eğlenceleri, mutlulukları falan var. Şimdi var ya, olmasaydı nasıl olacaktı anlamak çok zor. "Ya ben niye olmuyorum?!" diye miyavlamayacak mıydı 1+1 triplex evin kavramsal katında?...
Peki.. iyi mi yaptım ki ben???
ama yok ya yaşam her türlü yaşamsızlıktan daha iyi. di mi?

Salı, Mart 04, 2008

Bugün ben streç dersindeyken evde böyle bir manzara yaşanmış. sevgili de sağolsun benim için kaydetmiş.. bir yanım bebe bir an önce gitsin evine yerleşsin diyor, bir yanım şimdiden çok alıştı.. ah bir de sahici talibi çıksa!!!

Pazar, Şubat 10, 2008

Sevgili

dün dans dersime geldi. Yarım saat kadar seyretti. Okulu, hocamı ve dansı çok sevdi. O da başlayacak çalışmaya. O kadar mutlu oldum ki... daha mutlu olamazdım.

Çarşamba, Şubat 06, 2008

duo çalışma

tik tak tik tak.
küçük odada 4 kişiyiz. Amcalarla dansçılar. Çay ikram edilmiş içiyoruz. Biri size çay ikram ederse onunla sohbet edersiniz. Ediyoruz.
Sıklıkla söyleyecek bir şeyimiz olmuyor.
Tik tak tik tak.

Ezgiyle aynalı salonda dans çalışıyoruz. esniyoruz. dönüyoruz. koreografi çalışıyoruz. yer hareketleri çalışıyoruz. kondisyon çalışıyoruz.

artık salon bana aşina ben salona.

7-8 ay önceymiş şimdi saydım. Zeyn'le büyük hüsran sonrası kendimizi bir daha çıkmamacasına hapsetmiştik salona. Şimdiki kadar güçlü değildim ben. Nefes alma molalarında yere düşü düşü veriyordum. Bizi biri kovalayana kadar çıkmıyorduk.

4 ay sonra büyük ihtimalle mezun olacağım. Ne çabuk geçti.. Artık salona giremeyeceğim herhalde. Ya vaktim olmayacak, ya takatim. Orhan abi de emekli olacakmış. Başkaları gelecek. Başka kızlar başka amcalara yalvaracak "abi salonu açıversene biz iyi danstanız" diye. Başka abiler başka kızlara "bi çay molası verin da geberdiniz yorgunluktan" diyecek.

salon beni unutacak, kimbilir, belki ben de onu unutacağım.
bir günlermiş, gelmiş, geçmiş olacak.


Hepimiz suçlularıyız bu kanlı gömleğin. O yüzden birbirimize atıyoruz suçu. Ya da kafamızı çın çın öten kovalara gömüyoruz. Delirmek pahasına, boğulmak pahasına kaçıyoruz kimliğimizden. Komik duruma düşücek kadar unutuyoruz, unutturuluyoruz bir an öncesini. Birbirimize dokunmaya çalıştığımızda elimizin uzandığı aslında bu parça parça delilik sadece. O yüzden abartılı mimikleriyle sihirbazlar bizi bu kadar kolay kandırıyor.

Çünkü nefes almak bir değer yargısı.

Çünkü psikozdayız biz.

Pazartesi, Şubat 04, 2008

güzel bir gün

"paylaşmak için bütün iyi duygularıı"
diye reklam yapa yapa yürüyordum bugün kadıköy iskelede. güneş pırıl pırıldı. saat daha erkendi. vapurda oturdum. gazete okudum. galata'ya gittim. ne güzel bir gitmek galata'ya gitmek demek geldi şimdi içimden.

3 saat kadar çalıştım. sonra ezgi geldi. kapı açıktı pırt diye geldi valla. çok komikti. aaa sen yalova'da değil miydin? dedim. yalova'da değil miydi sahi o?? pırt diye gelivermiş işte... ben de çıkıyordum dedim. Beraber Osmanlı Bankası'ndaki Ethem Je t'aime sergisine gittik: Doğu'yu Tüketmek..Daha önce İpek gitmemi tavsiye etmişti. Ama daha çooooook olduğu için bir kulağımdan girip diğerinden çıkmıştı. Sonra vapur sefası esnasında Radikal'in etkinlikleri tanıttığı sayfasında görünce, bütün gün "doğuyu tükettim senden sonra" şarkısı girişteki cingılın yerini aldı dilime dolananlar silsilesinde.


Avrupa'nın tüketim kültüründeki doğu imajı ve bu imajın yayılmasına imkan veren obje ve belgeleri içeriyor sergi. Doğu tasvir edilirken kullanılan 4 ana unsur egzoterizm, etnografya, erotizm ve tarihmiş, sergi de bu 4 unsur etrafında biçimlenmiş. Türkiye'nin bu hadiseye verdiği tepkisel, hatta kendi çapında oryantalist tavır da belgelenmiş. Belgelenmek ne güzel di mi? Takke düşmüş kel görünmüş gibi. Belgelendi işte bittin!! gibi.



Bir de yeni dergi aldım bir hafta kadar önce: Gist, Çağdaş Gösteri Sanatları Dergisi. Garaj İstanbul'un yayını olan Gist çağdaş dans, tiyatro, performans çalışmaları üzerine çok kapsamlı bir dergi olmuş. Portre kişisi Aydın Teker. Çok güzel işler oluyor bu şehirde, abiler!

ben de dans gib sanat gibi şeyler!!