Cumartesi, Temmuz 24, 2010

Yollarda Sigur Ros Dinlemek...

... ne büyük gönençliktir ey Tanrım!

Klip gibi olursun hayatın içinde. Bir de gurur: sevgilinin deyimiyle, hepinizin içinden geçtiğiniz bu sound track'i ben çalıyorum! Mecidiyeköy'de İskandinav tadı aldıysanız, yeşil çayırlar gördüyseniz bir anlığına... bana borçlusunuz!

Sigur Ros, güzel. Sigur Ros, aferin sana.

Avar gezmek

2010 yazıydı. Çok kelebek çıkmıştı. Sonra biz de kelebek olduk. Şirketlerden uuuuçtuk!


Senem ile Şile'den bir hatıra. Diğer hatıralar:
- denizdeki kimliği belirlenemeyen böcükler
- yan şezlongdaki uyuz çift
- ayı gibi salata
- ıstakoza dönen özge
- ve halkla ilişkiler mesleğine dair derinlemesine teorik tartışmalar :P

Salı, Temmuz 20, 2010

Halkla İlişkiler

Hayatta bir başka meslek grubu tarafından daha iyi yapılan bir tek iş varsa o da PRdır muhakkak.

Gazeteciler halkla ilişkilercilerden daha iyi PR yapar.

Zira zirilyon takla da atsan gerçek başarı bir tanıdığı kahve içmeye çıkarıp haber yaptırmak.

Değilse, değil de :)

Salı, Temmuz 13, 2010

Hayattaki En Büyük Hatam

Ne dansı bırakmak, ne yanlış mesleki tercihler, ne de üniversitedeyken hocaya kendi mailimden attığım şikayet mektubu.

Hayır dostlarım.

Benim bu hayattaki en büyük hatam aldığım su hazneli arçelik elektrikli süpürge.


Gittim araştırmadan soruşturmadan bu R2D2 tipli ayı gibi kocaman şeyi aldım. Doldurması dert, boşaltması dert, temizlemesi dert. Dahası, asla tam olarak temizlenmediği için çalışırken leş gibi koku veriyor.

Evim 2 ayda bir süpürülüyorsa nedeni ben değilim R2D2.

Pazartesi, Temmuz 12, 2010

Organik Maltepe Pazarı


Dün sabah Mahmuş'la Maltepe'de Maltepe Belediyesi ve Ekolojik Üreticiler Derneği işbirliğinde açılan organik pazara gittik. Ben lavanta, ada kabağı, deniz börülcesi, kekik ve çilek aldım. Mahmuş'a da kabak çiçeği aldırttım bana dolma doldursun diye.

Sebze ve meyveler gerçekten bayağı güzel kokuyordu. Ama görüntüleri o kadar albenili değildi. Salatalıklar falan normalde markette seçmeyeceklerinden. Alışmışız tabii hormonlu, parlak, kocaman meyvelere sebzelere. Bu garipler biraz ezik büzük. Ayrıca, söylemem gerekir ki çilekten de beklediğim randımanı almadım.


Meyveler kurtlu da olsa, 2 kat pahalı da olsa organik pazar işini destekliyorum. Çünkü kimyasalsız, toprağın, yer altı suyunun canına okumuyor, çiftçiyi şirketlere bağımlı kılmıyor. Talep arttıkça fiyatı da düşecektir sanıyorum.

Anadolu yakasında oturanlar için Maltepe Organik Pazarı pazar günleri Altayçeşme Belediye Hizmet Alanı'nda kurulacak.

Cuma, Temmuz 09, 2010

Yemeden yaşayan adam var, aklım çıkacak!

Nasıl normal hayatlarımıza devam ediyoruz, anlamak mümkün değil. Prahlad Jani diye Hintli adam var, 70 senedir yemek yemiyor, su içmiyor. Adam ayrıca yogi ve mağarada yaşıyor.

işte adam:


Adama testler yapıyorlar, günlerce hastane ortamında kameraların önünde tutuyorlar. Yemiyor. İçmiyor. İşemiyor bile.


Hala diyorlar bu tekniği orduda kullanabilir miyiz diye..!

Yahu yemeyen içmeyen adam var, ne ordusu?! Hepimizin vuvuzela çalarak göklere yükselmesi lazım. Nasıl bu kadar doğal karşılayıp sisteme entegre planları kurabiliyorsunuz?




Çarşamba, Temmuz 07, 2010

kafam.. kocaman kafam...

Durduğum yerde kafam öne / arkaya / sağa / sola / düşüyor / düşüyor / düşüyor. Beste gelsin omzuyla çenemin altına girip salınıma yön versin. O zaman salınım harekete dönüşebilir. O zaman odaları / salonları / sokakları doldurabilir dansım. Patlamalarla büyüyebilir.

Ağırlık merkezim nerde?

Adımlarım var mı?

Salı, Temmuz 06, 2010

Evlerin içinde kelebekler ölüyor.

İki gündür hafta içi hafta içi evdeyim. Çok özlemişim evde vakit geçirmeyi. Tarçınla, sevgiliyle olmak ne güzel. Yemek yapmak, televizyon seyretmek... haydi parka çıkalım, haydi film izleyelim.

Dünyayı kendimize nasıl da dar ediyoruz. Hayatımızı kazanmak için hayatı yaşanılmaz hale getiriyoruz. Kalk. İşe git. Çalış. Gel. Yat. Kalk. İşe git. Çalış. Gel.Yat. Kalk. İşe git. Çalış. Gel. İzin al evlen. İzin al doğur. İzin al öl.

Şirketlerde insanlar, evlerde kelebekler ölüyor.

Hey!!! kutunun dışında da hayat var mı?

Cumartesi, Temmuz 03, 2010

Geçen gün rüyamda...

... kara bir midilli gördüm. Dizlerimi ancak geçiyordu. Acıkmış, şekeri düşmüş. Çöp konteynırının yanında süt içirdik ona.

Kara bir köpek geldi. O da ancak dizlerimi geçiyordu. Yüzü korkunçtu. Havlıyordu. Midilliye saldırmak istedi. Ona hoşt dedim. Ama yola kaçacak, ezilecek diye de korktum.

Babacım hava karardı.

Ogilvy'deki son etkinliğimde yelken yapan ama denizi görmeyen, suyun sesini duymayan çocuklarla tanıştım.

Bir hafta kadar önce ben de ilk defa yelkeni denemiştim. Keşif gezisinde toplantıdan sonra bir jest olarak bizleri yelkenle denize çıkardılar. Pek bir şey yapmadım tabii, yelken bir tarafa devrilince öteki yana yattım, iki tane ipi saldım gerdim talimat alınca... o kadar.

Kolay değildi ama. Hep sordum sonra, görmeden nasıl olur diye.



Etkinlik günü çocuklar geldi. Sponsor logolu tişörtlerini giydiler. Antrenörlerinin ya da bizim ellerimizi tutarak kumsala yürüdüler. Sonra ben basını alıp geldim, yarış bitmişti. Kupalarını aldılar. Sonra görüntü almak için onları tekrar denize çıkardık. Sonra röportaj yapmak için kumsalda dizdik. Aileleri de yanlarında ellerini tutuyordu. Sonra donuk mavi gözleri görmeden güneşe bakan ince esmer bir çocuk "babacım hava karardı" dedi, babası da "bulut geldi ondan, daha gündüz" dedi.

Sonra da haber ajansına gidip montaj yaptık.