Cuma, Ocak 26, 2007

geçen PAZAR GEZMESİ: Sarıyer ve Anadolu Kavağı

(geç olsun güç olmasın)


Ne zamandır Anadolu Kavağı'na gitmek istiyorduk. En son sevgili Esther'la gitmişti, ben taa yazın -ya da iki yaz önce... Pazar günü amacımız 14:35 vapuruna yetişip kaleye çıkıp battaniyemizin üzerinde şarabımızı içmekti. Ama yetişemedik. Taksici amcaya yaptığımız "hastaneye gidiyoruz" numarası bile yetmedi; pazar günü sahil trafiğine takıldık. Sarıyer'de çupra-kalamar-midye-salata-bira yidik. Deniz baktık. Yürüdük. Rüzgar vardı ama hava güzeldi. Deniz de pırıl pırıldı.

Akşamüzeri geri dönecektik ki 16.30'da bir vapur daha olduğunu keşfettik (internet sitesinde yazmıyor!). Atladık hemen vapura. Vup vup kavağa gittik. Orda böyle bir şeyle karşılaştık:

KUÇU KUÇULAR

Annem hep der "her şeyin yavrusu güzel" diye. Buncağızların anası da çok güzeldi. Garibim 8 tane kırma doğurmuş. Çökmüş tabiri caizse. Ben Osman Pamuk'un çoook küçüklüğünü hiç görmedim. Sokakta kucağıma çıkıverdiği gün zaten iki-üç aylık vardı. Ama Tarçın'ı daha haftalıkken görmüş, avucumda tutup minicik yüzüne, patilerine, yarım yamalak açtığı gözlerine bakmıştım. Beyazdı. Şimdi neredeyse siyah. Osman hep beyaz. Ve şimdi bayağıca büyük. Ama bize bebek gibi geliyor. Yumuşacık.

Kuçu kuçuları izledikten sonra sol taraftan yukarı doğru kıvrılıp kaleye çıktık.

KALE
Ceneviz Kalesi diye tanınıyor ama yazışmış, Cenevizliler değil, Bizanslılar yapmış aslında. Hatta Osmanlı.org sitesinde bunu çok nazikçe ifade etmişler: "Ancak Cenovalılar veya halk dilinde söylendiği gibi Cenevizler, ticaretten başka bir şey düşünmeyen ve yapıcı olmayan bir topluluktu. Bizans’ın en zayıfladığı son yıllarda çok kısa bir süre için bu kaleyi de ele geçirmiş olabilirler. Fakat aşağıda belirtileceği gibi, kalenin esas yapımı Bizans işidir." Asıl adıyla Yoros Kalesi adını Yunanca "oros"tan (dağ, tepe) almış olabilirmiş, diğer bir ihtimal de "Uros, Ayas" adlı eski bir mabedden gelmiş olması. İlkçağda Karadeniz'e gidecek gemilere Zeus'un yardımcı olması amacıyla buraya yapılmış. Sonra kaybolmuş. Kale harap durumda. Ama manzara öyle güzel, rüzgar öyle tatlı esiyor ki. Yemyeşil orman, masmavi deniz... hiç İstanbul değil! Çok yavaş, yumuşak bir ritmi var Kavak'ın. Keşke hava daha sıcak, saat daha erken olsaydı. Çantamızdaki Kavak şarabı aynen geri dönmeseydi. Ama bu kadarı da çok hoştu, tadımlık. Gene gidimlik.

İnişte sevgili vafıl yedi. Bense don-dur-ma. Çok çılgınım.

Hiç yorum yok: