Pazar, Ocak 27, 2008

güzel bir gündü...

... alışveriş yaptık sevgiliyle, yemek yedik, gezdik. Parti için kıyafet aldık. 100 bin milyon kıyafet denedim. sevgili bana straplez siyah bi elbise aldı. hem de kendi seçti. bi de büstiyer beğendim. sinemaya da gidicektik ama bi baktık saat bi milyor olmuş. straplez elbisemi top shopta unuttum. ama orda unuttuğumu anlayana kadar büssürü tükkan gezdim geriye doğru. sonra buldum.

eğlenceliydi.

Cuma, Ocak 25, 2008

Adada bir gün..

Tolgacan Şişman tagged a photo of you on Facebook başlıklı emaili aldığımda karşıma çıkacak fotoğrafın bu olacağını bilemezdim. Heybeliada'da geçmiş bir yaz günü doldu odaya fotoğrafa bakınca. Şimdi her biri bir yerlere dağılmış arkadaşlar... Erkekler maç seyretmeye gittiğinde 3 kız 1 Ata içilmiş vodkalı biralar, söylenmiş şarkılar... O sarhoşlukla kendimi kilitlediğim daracık tuvalet, ve o tuvaletin üzerinden atlarken kolumu yaraladığım kapısı... Melikemle kuş gibi tünediğimiz o ağaç... Sallandığımız salıncak...
Hangi şarkıyı söylüyorduk acaba? Kokusu neydi, tadı neydi o günün? Sanırım artık asla bilemeyeceğim. Ama parlaklığını hatırladım sanki. Öyle parlaktı ki, henüz Melikemle birbirimize bakıp şarkı söyleyebildiğimiz bir zamandı... Belki yıllar var böyle şarkı söylemediğim. En son "yalnız benim için bak yeşil yeşil" söylemiştim.
Sevgili beni adaya götür. Bana şarap içir, şarkı söylet. İstek parça de bana. Arkadaşlarımı topla "öpüşün barışın" de. Beni ağaçlara çıkar, şelalelere tırmandır. Çiçek topla kafama tak. Benimle yeşillere uzan bir ağacın gölgesinde. Büyümeyeyim ben...

Perşembe, Ocak 24, 2008

a dostlar!

human rights dersinden kalmışız ey dostlar.. bira içip dans dersine girmiş kasığımızın canına okumuşuz.. sinirden sağ elimizin orta parmağının tırnağıyla sağ kaşımızı deşmişiz.. ilk defa çalıştığımız bir dersten çakmanın azabı canımızdan can almış.. bir anda hayattan bezmişiz a dostlar, bezmişiz.. :PPPP



Course Code Course Name Credits Grade Repeat
HIST411.01 NATIONALISM & IMPERALISM 1789-1914 3 AA N
HIST49D.01 SP.TOP.IN ART AND BEAUTY 3 R SOC 324
POLS427.01 ENVIRONMENT & POLITICS 3 N
POLS441.01 FOREIGN POLICY 3 N
POLS466.01 HUMAN RIGHTS:THEORY&PRACTICE 3 F N

Cumartesi, Ocak 19, 2008

içimde patlayanlar

Hani vaktiyle kıl olduğun insanlar vardır ya... O zaman ya küçüksündür, ya konum itibariyle ayıya dayı demektesindir. Bir şekil yapamazsın adama. Gece gündüz kendi kendini yersin. Hayallerinde kah adamı yakasından tutup yerlere çalarsın, kah cuk oturan bir laflara yerin dibime sokarsın. Sonra alakan kalmaz. Ara sıra aklına gelince ulan bi benzitemedim iti dersin...

Liseden bi hocamla karşılaştık bugün. En son bi 5 yıl önce karşılaşmıştık yüzüne bakmadan yanındaki diğer hoca ile sohbet etmiştim. Bugün böyle avar gezerken gafil avlandım. Bölümümü öğrenince email adresini yazdı. "Lisedeki çocuklara yardım edersin haberleşelim" falan filan dedi. Ben de "a tabi ne şahane olur dedim." ama ciddiye aldı.

Uzaklaşırken bir derste cart mavi palyaço ayakkabılarımı kastederek işaret parmağını sallayıp gözlerini belerterek "şalvar moda olsa sen onu da giyersin" dediği geldi aklıma. Ve dansta keyifle giydiğim şalvarım. Çok biliyon pis herif dedim. Hiç de yardım etmem sümüklü öğrencilerine. Gene içimden dedim, ne acı!!

Perşembe, Ocak 17, 2008

bob ve aylin'in sergisi yenişehirmektupçuları'nın sondan bir önceki günüydü bugün. Roxy'nin yanında denip durulan yerin adı yan'mış hakkatten. sergi de ordaymış. galataperform'daki toplantının ardından gittik ezgiyle. fotoğraflar, eşleşmeler çok hoştu. özellikle de rehberden birilerine kart atacağımız yeri çok sevdim. ama mürekkebe batırdığım tüylü kalemle bişi yazamadım. mürekkebi dağıttım salak gibi. neyse. zaten adres de yazmadım. ben hala sıkkın ve bıkkınım. ama finallerim bitti. bu güzel bişi. sırtım belim ağrıyodu günlerdir. bugün resmen dolmuşta uyuyakalıyordum. dolmuş demişken, taksi dolmuş. ona da ilk defa bindim hayatımda. normalde bana bi tuhaf gelir. yani taksi çok bireysel bişidir, dolmuşta birlik ve beraberlik vardır. yanındakine yörendekine ben falanca yerde inicem bana diyiver dersin ve yahut şura kaç para bura kaç para dersin. ikisi bir araya gelince bi tuhaf olur sanıyordum. tuvalette birileri varmış gibi. ama çok yorgundum ziverbeye 3 kişi deyince bi baktım 3. kişi olarak herkesi geçmiş taksiye kurulmuşum. işte bööle.... yandaki çalışmanın adı eve gitmek zor gibi bişi. bana da zor geldi. bana her şey zor...!

Cumartesi, Ocak 12, 2008

Ahhh....!

hayat mı kötü?


sırf bana mı kötü?

Cuma, Ocak 11, 2008

geç//



çok güzel zamanlar vardı//çok güzel kokular vardı// çok gülen// çok konuşan //çok insan // kafayı yastığa gömüp ağlamanın güzel olduğu yıllar vardı içine yandığımın// kadıköyde dolaşılan// sahafta oturulan// şile bezi elbise giyilen bir mevsim vardı// hayatın çok oyun gibi olduğu// yap// boz//içine yandığımın//meyveler sanki daha tatlıydı// dersler de basitti ya// sanki yağmur bile daha mı az ıslatıyordu neydi//kimse de hasta olmuyordu//hatta kargalar gak demiyordu// sanki /////////////Aah// çabuk geçtiii// çabuk geçti//

Osman Buraya Yumruk Havaya!!!

Bazen düşünüyorum da... ben Osman'ı çok seviyorum. Bugün eve uğradım GalataPerform'dan çıkınca. Sevgiliyle sohbet ettik, çay içtik derken Osman'a merhaba demeyi unuttum. Sessiz sessiz geldi. Arka ayakları üzerine kalkıp ön ayaklarıyla dizlerime pıt pıt vurmaya başladı. Ama böyle birine bir şey demek için dürtersin ya, öyle. Gayrı ihtiyari Ne diycen? der gibilerinden döndüm. Bir de baktım tatlı tatlı yüzüme bakıyor. Ay yeme de yanında yat.
Osman var ya, çok kral kedisin olm. İstesen konaklarda yaşardın. Ama bizi seçtin. Ne şeref!! ne şeref!!

Pazartesi, Ocak 07, 2008

Sayıklamalar... Uzun uzun...

Ah... çok hastayım! Zar zor çalışılan zor zar girilen bir sınav ardından hayatımda ilk defa atkımı teyzeler gibi kafama dolayıp kendimi eve attım. Uyuyacaktım... çook uykum vardı. Ama televizyonda Soner Arıca'yı görmek her şeyi değiştirdi.

**
:P

Neden böyle bir şey yazdığımı gerçekten bilmiyorum. Sanırım biri beynimi ele geçirdi benim adıma konuşuyor, yazıyor, takılıyor orda. Evet televizyonda gerçekten Soner Arıca var ama ne alaka ki? Yani benim için neyi değiştirmiş olabilir, değiştirseydi uflaya puflaya internette gezer miydim?
Ben bunları yazarken cari açık, menkul değerler, parite gibi hepsi de ekonomiyle ilgili şeyler söyleyen ihtimal bir ekonomist konuşmaya başladı. Bir ekonomi programı olmalı diye düşündüm-diye düşünmekteyim.
Ya bu hastalık/uykusuzluk/denyoluk kıvamında düşünce hızının duyu organlarının algılama hızını geçtiği o şahane yer var ya.. beni orda fazla bırakmayın. Bir süre sonra zararlı olabilirim.

**
Bu aralar Nurhan hoca bana derslerde hiç kızmıyor. Öyle Dizler turn-out! Dizler tandu! Dizler plie! ya da avuç içleri birbirine bakan ellerini kaldırıp iki yana açarak Daha büyük, daha büyük! Jump daha büyük! Roll daha büyük! ya da sadece Hayır!! diye bağırmıyor son zamanlarda. Aldığım 1500 experience pointsle bottom dwellingden below averagea yükseldim galiba. Yanımdan geçerken pek yüzüme de bakmadan böle iyi.. iyi... diyor sadece.

Dans etmeyi gerçekten seviyorum. Ama galiba ben büyük bir kız olarak değil, ufak bir kız olarak dans etmek istiyorum. O yaptığın her şeyin takdire şayan olduğu zamanlardaki gibi. Bak kızımız plie plie point yapıyoo gibi yani. Halbuki şimdi bir ispat peşinde koşmak gerekecek. Evet, 23 yaşımda bale dersine gidiyorum çünkü bu çok meşru bir egzersiz disiplini ve çağdaş dansıma şahane katkısı olur. Çağdaş dansta da zaten acayip yaratıcı fikirlerim var ve çok yeni şeyler yapıcam. Yani bu bir ifaaade biçimi... söylemek istediklerimi ileteceğim bir mecraaa... gibi değil de daha ziyade ben omuzlarımı iki yana sallayıp kollarımı kocaman açarak ben plie plie point yapmayı çooook seviyorum! demek isterdim

**
ya da neden vejetaryensin diye soranlara etik, çevresel, politik, feminist argumanlar sıralamaktansa çünkü kujulaaar çok tatlıııı! diyebilmeliydim.

**
Benim dünyam küçücük minnacık olmalıydı. Ama fazla büyük elim kolum uzanmıyor. Oku oku bitmiyor. Yürü yürü aşınmıyor. Hastalığıma mı vermeliyim, uykusuzluğuma mı... Ah! Şöyle yapış yapış bir uykunun kucağına atsam kendimi. küçülsem korkarak ve üşüyerek. Git getir biberonu beşiktaştan yaşamak istiyorum bebekliği yeni baştan.


**
Çok sayıkladım ama..

Hayatım vasat
Popomunda hayatım gerçekten berbat.

Cuma, Ocak 04, 2008

Sokak Hayvanlarına Evinizi Açın..!


Bizde bi kedi vardı: "bacaksız". Araba çarpmıştı bizim evin önünde, saat sabaha karşı 5. Bir ayağı kopmuştu.Biz de mügeyle küçüktük o zaman. annemler evde yoktu. Alıp hemen karşıdaki veterinere götürmüştük. İlaç milaç sürmüşlerdi bağlamışlardı fln. Evde yatıyodu çarşafların arasında. Sarman, minnacık. Çok masum bir yüzü vardı. Ertesi gün ameliyat oldu. Kopan bacak iyice kesildi temizlendi fln. Üç bacaklı kedimiz oldu. İyileşti. Koşup zıplamaya başladı. Ama Tarçın onu rahat bırakmadı hep kovaladı, korkuttu fln. Biz de onu başkasına verdik büyüyünce. Sonra ordan kaçmış. Sonra köpek yemiş.
Bi tane başka sarman vardı iyice küçükken. Sokakta bakıyoduk ona. Onu da zehirli mama ile öldürdüler. Geçen gün bi kedi gördüm kafasının yarısı yenmişti. Açık yarası vardı kocaman. Böyle bir sürü ilan da kedigende vs sitelerde var. resimdeki çocuğun çenesi kırılmış, gözü çıkmış, bir başkası karnına yediği tekme yüzünden makinelere bağlanmış çişini kakasını yapamaz hale gelmiş, başkası başka bişi.
hayvan arayanlar nolur sokaklardan arasın. iran kedisi, siyam kedisi, van kedisi almasın. pet shoplarda o hayvanlar çok kötü koşullarda satılıyor, çok küçükken annesinden ayrılıyor. arkadaşını satın alma ey insan sokaktakine evini aç.
ya da en azından tekmeleme lütfen...!

Çarşamba, Ocak 02, 2008





"Yaşamanın tek yolu,
yaşama izin vermektir."

Indra Gandhi

Yine ben bir gün Galata'daykene...

Galata ile münasebetim taksici amca ve Besteyle değiştirilmiş çifter çifter kapı numaralarında GalataPerform'u aradığımız akşam başladı. Önceden Tünelden başlayıp Galip Dede Caddesi boyunca Karaköye inilen zoraki bir yerdi benim için. Bir kere sevgiliyle Kuleye çıkmışlığım ve bir de altındaki kahvehanede çay içmişliğim vardı, hepsi bu.

Gide gele, her gün yeni bir hazine bulur oldum Galata sokaklarında. Bir aslan başı, bir enteresan grafiti, şahsına münhasır bir dükkan, bir yemek, bir insan... Bir dolu dükkanlara girdim çıktım, insanların evlerine, atölyelerine konuk oldum, tarçınlı çaylarını içtim, zencefilli kurabiyelerini yedim. Kedilerini sevdim, tuvallerini boyadım, hikayelerini dinledim... Sokak isimlerini, kapı numaralarını ezberledim

Sessiz Galata isimli bu fotoğrafı Şafak Yıldız'ın fotoritimdeki sayfasından aparttım.

Geçenlerde bale dersine yine geç kalmış Karaköyden telaşla yukarı çıkmaktaydım. Merdivenleri bir çırpıda çıkıp soluk soluğa ve her adımda bir küfürle Galata Residence*'ın önünden sağa döndüm. Camekan sokakta ilerlerken köşedeki ilkokul dağıldı, sabi sübyan sağımdan solumdan hedefe kilitlenmiş savaş uçakları gibi pikeler yaparak beni azmış çocuk nehri içinde bir kuru dal misali savurdu. Yalpa yalpa kuleye vardığımda sinematografik bir anın tam ortasında buldum kendimi. İhtimal Galata Moda Festivalinden kalmış beyaz çakıl taşı yığını çocuk çocuğu ateşin etrafındaki pervaneler gibi kendine çekti. Taşların ve bu taşlarla nice kafalar yarabilme ihtimalinin büyüsüne kapılan güruh hurraa kendini Kule Meydanına attı. Arsızca birbirlerini ve sokaktan geçen adamı taş yağmuruna tutan çocukların arasından kaçmaya çalışırken içimden "şimdi s.çtık kesin bi tarafın yarılacak bir de üzerine uhahahah diye gülecek p.çler" diye geçiriyordum. Atak ve çevik hareketlerim sayesinde kaval kemiğime aldığım bir darbe dışında bu badireyi kolay atlattım. Coolluğumdan taviz vermeden Serdar-ı Ekrem Caddesine döndüm Dans Buluşmada kuğular gibi tandu, jeté, plié, rond de jambe gibi fransızca şeyler yapmak üzere merdivenleri çıkmaya başladım.




*Aşağıdan bulabiliyorum bu oteli ama yukardan bulamıyorum. Carole Luby ve arkadaşını gece vakti buraya yerleştirmeye çalışmıştık babamla. Arabayı yönlendirdiğim her kıvrım kıvrım dar sokağın yanlış çıkması babamda sinir, carole'da endişeyle karışık bir egzotik doğu deneyimi hissi yaratmıştı.

Salı, Ocak 01, 2008

artık sağ üst köşeye 2008 yazıcaz!

geçenlerde tarih atarken 1996 yazdım.. çok saçma di mi? 1996... hazırlık 2... siyah kiyafetler ve gitar. ve beşiktaşa geçince kendini dünyanın öbür ucunda sanmak... o yılbaşı didi bize gelmişti. biraz metal dinlemiştik, biraz halay çekmiştik. karşı penceredeki atletli oynayan amcayı izlemiştik.
bu yılbaşı sevgiliyle maslak sheraton oteldeydik cherie! valla, lobide bile takıdık biraz :P dolapdere big gang çok eğlenceliydi, en güzel biz dans ettik, biraz da ondan. bira, vodka almak, tuvalete girmek, vestiyere ulaşmak çok zordu, en kibar olmasak da kibarlardan olduğumuz için de biraz.. ama çok da kibar diildik. istemeden de olsa kuyrukta birilerinin yerini kaptık 2 kez:).

benim turuncu saçlarım ve kocamaaan yeşil kelebeğim geceye damgasını vurdu. tuhafiyeden o kelebeği alırken yanımda bir teyze vardı. perdeye mi takıcan bunu kızım dedi. heee dedim perdeye takçam tabi.


çok kalmadık ama sheratonda. konser bitti biz gittik. sigara dumanı rahatsız edici olmuştu. sonra yaş ortalaması bayağı düşüktü (rabbim bunu da dedirttin bana! artık mekanların büyüklerinden olmaya başlıyoz hadi hayırlısı..) gençler bi zaman sonra yerlere düşmeye, saçmalamaya, sağlarını sollarını kesmeye başladılar. annemle konuşuyorduk geçenlerde bu içip saçmalama mevzusunda. ben size boş yere 13-14 yaşında evi boşaltıp parti yapma izni vermedim, dedi. ey anneler bırakın çocuklarınız evinizin güvenli koşullarında yabancıların rencide edici bakışlarından uzak içmeyi s.çmayı öğrensin. sonra 30 yaşına gelip asansörde koridorda bir ..spu sana çelme taktı diye saatlerdir burnumuzdan getiriyosun ben gidiyorum yaaa bırakınn yaaa diye bağırmasın.

2007 çok tırışka bir yıldı kimse kusura bakmasın. dünyada ve bende art arda çirkin işler oldu bitti. özellikle yılın 2. yarısı vallahi geçmek bilmedi. Ey 2008 senden çok daha iyi bir performans bekliyorum, hadi gözünü seveyim bana, aileme, sevdiklerime mutluluk, sağlık, çok paralar; dünyaya barış, eşitlik, kardeşlik; Osmana bol mamalar, yumuşak yastıklar...

EVETT İYİ DİLEKLERİMİZ BURDA SONLANIYOR, BİTSİN BU POST.

Çünkü,
bir an önce gözlerimi açıp dersime oturmalıyım.. 2008in ilk paperı yihu!! (çok yalancıyım ya)