Cumartesi, Eylül 27, 2008
Pazar, Eylül 21, 2008
mecidiyeköy'den fulya'ya inerken, tık tık tık tık
Little boxes on the hillside, Little boxes made of tickytacky
Little boxes on the hillside, little boxes all the same
There's a green one and a pink one and a blue one and a yellow one
And they're all made out of ticky tacky and they all look just the same.
And the people in the houses all went to the university
Where they were put in boxes and they came out all the same,
And there's doctors and there's lawyers, and business executives
And they're all made out of ticky tacky and they all look just the same.
And they all play on the golf course and drink their martinis dry,
And they all have pretty children and the children go to school
And the children go to summer camp and then to the university
Where they are put in boxes and they come out all the same.
And the boys go into business and marry and raise a family
In boxes made of ticky tacky and they all look just the same.
Çarşamba, Eylül 17, 2008
çekoslavakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?
döpyes giyer. topuklu pabuçları tıkır tıkır eder.
ne dizleri mor, üniversiteli yandan yemiş sanatçı hali kalmıştır geriye,
ne çekoslavakyalılaşmıştır.
yarın sabah gidip fransız bir mimarla buluşacaktır. je bile diyebilir, bunu yapabilir!
Cumartesi, Eylül 13, 2008
ilk bir buçuk haftanın ardından.............//
ama ex-patronumun acıklı emailini okuyunca....
gecenin 12sinde karşılaşılmış alkollü bir koray hoca "ne zaman döneceksin.. sanat ve siyasete?" diye sorunca....
mesai saatlerinde pek açamadığım unofficial posta kutuma inatla asla gidemeyeceğim saatlerde yapılan atölyelerin zatölyelerin ilanları gelince....
ah ulan diyorum, dertler derya olmuş, bense bir sandal.
Cumartesi, Eylül 06, 2008
mesai saatleri
6 çift topuklu pabucum var, vatana millete hayırlı olsun.